FENER RUM ORTODOKS PATRİKHANESİ VE HEYBELİADA RUHBAN OKULU

  1. Fener Rum Patrikhanesi

  2. Heybeliada Ruhban Okulu

  3. Yorum

Fener Rum Patrikhanesi

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, M.S. 37 yılında Apostol Andre tarafından kurulduğu iddia edilen Bizans Piskoposluğu’nun, zaman içinde ve siyasi mülahazalarla, İstanbul (Konstantınoupolis- Nea Romı/Yeni Roma) Başpiskoposluğu’na dönüştürülmesi suretiyle oluşturulmuştur.

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, M.S. 451 yılında Kadiköy’de toplanan 4 ncü Ekümenik Konsül’ün kararları ile Roma Patrikhanesi ile eşit sayılmıştır.

TiklayinRoma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasından sonra, Bizans İmparatorluğu içindeki Hıristiyanlar, İstanbul Ortodoks Kilisesi’ne bağlanmış ve “Doğu Kilisesi” olarak da adlandırılan Ortodoks Kilisesi, 5 nci yüzyılda Katolik Kilisesi’nden ayrılmıştır.

Altıncı yüzyıl ortalarında Patrik’e “Ekümenik” ünvanı Bizans İmparatoru tarafından verilmiş ve İstanbul patriklerinin yetkileri dini işlerle sınırlanarak, patriklerin dünya işlerine karışmaları önlenmiştir.(1)

İstanbul’un fethini müetakip Fatih Sultan Mehmet, İstanbul Patriği seçilen Gennadios’a Türk ve İslam hukuku çerçevesinde, patriğin görev ve yetkilerini gösteren, Patrikhane’ye bazı ayrıcalıklar tanıyan bir ferman çıkarmıştır. Fatih’ten sonra ise Osmanlı hükümdarlarının Patrikhane’ye verilen imtiyazları benimseyen fermanlar vermesi gelenek haline gelmiştir.

TiklayinOsmanlı Devleti’nin himayesi ve hoşgörüsü altında yaşamalarına rağmen, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ve patriğinin, 1821 Mora İsyanı sırasında isyan kışkırtıcılığı ve destekçiliği yaptığının belirlenmesi ve suçunu itiraf etmesi üzerine Patrik Grigoryus idam edilmiştir.

1862 yılında Osmanlı Hükümdarı’nın emri ile, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Osmanlı Devleti içindeki konumunu belirleyen bir Nizamname(2) hazırlanmıştır. Nizamnamede, iddiaların aksine, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin bütün Ortodoksların dini merkezi olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır.

Lozan Barış görüşmelerinde; müttefik devletlerin heyetleri ile yapılan görüşmeler sonucu; “Rum Kilisesi’nin reisi olan Patriğin tayinini onaylayan Türk Hükümeti’ne daima tabi bir memur olarak kalmasına, Patrikhanenin ise, ileride siyasi ve idari mahiyetteki yetkililerden arındırılmak suretiyle İstanbul’da ikametine devam edecek olan münhasır bir dini müessese olmasına karar verilmiştir”.(3)

TiklayinPatrikhane ile ilgili müzakereler, Lozan Antlaşması’nın müzakere zabıtlarında kalmış, antlaşma metninde Patrikhane ile igili özel bir hüküm yer almamıştır. Buna göre; Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, siyasi ve idari görev ve imtiyazları bulunmayan, sadece İstanbul Rum azınlığına yönelik dini faaliyet gösteren, Türk yasalarına tabi dini bir kuruluştur. Kısaca; Patrikhane’nin, “ekümenik” vasfı bulunmamaktadır.

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin okul, vakıf ve dernek gibi kuruluşlar kurmak, yönetmek ve gayri menkul sahibi olmak gibi haklardan yararlanması mümkün değildir. Ayrıca Patriğin, patrik seçimini yapacak olan “Sen Sinod” üyelerinin ve Patrikhane’de çalışanların T.C. vatandaşı olması Türkiye Cumhuriyeti yasaları ile zorunlu hale getirilmiştir.

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmsından sonra Patrikhane, yeni durumu kabullenmekte zorlanmıştır. Bu nedenle Türk Hükümeti, yasalara uyumsuzluğu devam eden Patrik Konstantin Arabacıoğlu’nu 1925’te mübadele yoluyla Yunanistan’a göndermiştir.

Patrik Athenagoras, 1996 yılında patrikhane kilisesinde “Afaroz”un kaldırılması münasebeti ile yapılan bir ayinde yetkisi dahilinde olmadığı halde kendisini “Konstantinopolis(!) ve Ekümenik Patriği” ilan etme yanlışlığını yapmıştır.(4)

02 Kasım 1991’de 270 nci patrik olarak göreve başlayan Patrik Bartholomeos I(5) de seçildiği günden itibaren ekümenik patrik olabilmek ve milletlerarası platformlarda taraftar bulabilmek için her fırsatı değerlendirmiştir. Bu amaçla sonuncusu 07-20 Haziran 1999 tarihleri arasında Heybeliada/İstanbul’da olmak üzere sözde “Çevre” konulu toplantılar düzenleyerek ekümeniklik iddialarına meşruiyet kazandırmak yolunda faaliyet göstermiştir.

Statüsü antlaşmalarla belirlenmiş olan patrikhane ve patriğin, bu çaba ve isteğinin Türkiye Cumhuriyeti’nce kabul edilmesi mümkün değildir.

Heybeliada Ruhban Okulu

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, Ortodokslar arasında teolojik konular, kurallar ve ibadet şekli açısından birlik sağlamak amacıyla Heybeliada’da 1 Ekim 1844 tarihinde Patrikhane'ye bağlı olarak Heybeliada Ruhban Okulu'nu öğretime açmıştır. Bu okulda;

Heybeliada Ruhban Okulu, 127 yıl içinde 930 mezun vermiş, bunlardan 343’ü piskoposluğa 12’si de patriklik makamına yükselmiştir. 930 öğrencinin 225’i, 1950-1969 yılları arasında mezun olmuştur. Bunların da sadece 38’i Rum asıllı Türk vatandaşı (Azınlık)’dır. Bu dönemde 162’si Yunan uyruklu olmak üzere toplam 187 yabancı okulu bitirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, 1950 yılında Ruhban Okulu’na yabancı öğrenci alınmasına da izin vermiştir. Ancak bu iyi niyetin istismar edilmesi üzerine, 1964 yılında bu uygulamadan vazgeçilmiştir. 127 yıl Patrikhane’nin kendisine tahsis ettiği ödenekle yaşatılan Heybeliada Ruhban Okulu, Anayasa Mahkemesi’nin “Özel Yüksek Okulların Devletleştirilmesi” şeklinde ortaya çıkan yasal uygulama hakkındaki  12 Ocak 1971 tarih ve 1971-3 sayılı kararından sonra kapanmıştır.

1 Şubat 1992’de Yunanistan Başbakanı, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için Türk Başbakanı’ndan talepte bulunmuştur. Patrik Bartholomeos’un, 16 Ocak 1992’de Milli Eğitim Bakanı ile görüşmesinde ve 1994 yılında Türk Başbakanı’nın ABD ziyareti sırasında Heybeliada Ruhban Okulu’nun (Teoloji Yüksek Kısmı) yeniden açılması talepleri tekrar gündeme gelmiştir. Buna ilave olarak değişik şekillerde Türkiye’de devletin üst makamlarına ve yurt dışında resmi ziyaretler yapan Türk devlet adamlarının temaslarında, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması konusunda talepler olmuş ise de, bu husus Anayasa'da değişiklik yapılmasını gerektirmektedir.

Heybeliada Ruhban Okulu’nun (Teoloji Yüksek Kısmı) 1971 yılında kapanmasından sonra okul, Rum Azınlığın eğitim yapmasını sağlamak amacıyla, günümüzde Özel Rum Erkek Lisesi olarak faaliyetini sürdürmekte, ancak öğrenci bulmakta zorluk çekmektedir.

Yorum

Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinde yerini aldığı 6 asırı aşan süre içinde, İmparatorluğu yönetenler, hiçbir kültürü ve dini baskı altına almamayı gelenek haline getirmiş, ülkelerini tüm kavim ve toplumlar için tam bir huzur ve özgürlük ortamı yapmışlardır. Bu husus, özellikle Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u ve Bosna-Hersek’i aldığı zamanlarda, buraların halkının kendi kültürünü ve dinini serbestçe devam ettirmesi için yayınladığı örnek nitelikli fermanlarla belgelenmiştir.

Osmanlı’nın doğal ve hukuki varisi olan Türkiye Cumhuriyeti de, bu geleneği devam ettirmiş, ayrıca bu özgürlükleri anayasal hak haline getirmiştir. Fener Patrikhanesi, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin iç hukuk sistemi sayesinde bu günlere kadar gelebilmiştir. İç hukuk sisteminin sağladığı güvencenin olmaması ve bu iki devleti yönetenlerin, asimilasyonu veya patrikhanenin ülke dışına çıkarılmasını amaçlaması halinde, bu amacın dört asırı aşan bir sürede gerçekleştirilmesinin hiç de zor olmayacağı muhakkaktır. Ancak bu gün, bazı beyinlerde, Bizans zamanında dahi etkisi ülke hudutlarıyla sınırlı olan patrikhaneyi evrensel konumuna getirmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin iç hukukunu, dış güçler ile baskı altına alma düşünceleri filizlenmiştir. Bu düşüncelerin arkasındaki asıl amacın, "Bölgedeki statükoyu değiştirmek ve meydana gelecek istikrarsızlık ortamında, ekonomilere girdi oluşturan kaynakları kendi refahları için yönlendirebilmek olduğunu, bu konunun, terörizm, radikal islam gibi, maksadı elde etmeye yönelik bir araç yapılmaya çalışıldığını" anlamak için dahi olmaya gerek yoktur.

Ruhban Okulu ise, Türkiye’deki tüm yüksek öğretim kurumları gibi YÖK Başkanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösterme alternatifi mevcutken, kendi kendisini kapatmayı uygun görmüştür. Yasalar tüm vatandaşlar için geçerlidir. Çifte standartlar ülke huzurunu ve iç barışı bozar. Üstelik, “Azınlık Hakları” demek “Azınlığın, çoğunluğunun sahip olmadığı haklara sahip olması” demek değil, “Çoğunlukla aynı haklara sahip olmasının garanti altına alınması” demektir. Patrikhanenin statüsü gibi, Ruhban Okulunun açılması konusunda da Türkiye’yi dış baskılarla karşı karşıya bırakarak amaçlarına ulaşmayı kuranlar büyük bir yanlışlık yapmaktadırlar.

Türkiye Cumhuriyeti Patrikhaneyi edebiyete kadar ve memnuniyetle topraklarında barındırmaya devam edecek, ortodoks inanışlarını taşıyan vatandaşlarına ve onların kutsal bildiği değerlere saygı gösterecektir. Ancak patrikhane ve çevresinin de, onlara içinde bulundukları şartları sağlayan ülkenin birlik, bütünlük ve hukukuna saygı göstermesini beklemek, Türkiye Cumhuriyeti’nin en doğal hakkıdır.

Türkatak