Türkiye; kendisiyle aynı ittifaka üye olan ve pek çok uluslararası antlaşmaya birlikte imza koymasına rağmen Türkiye aleyhinde organizasyonlara girişmekten çekinmeyen Yunanistan’ı, kanıtlarıyla birlikte defalarca uyardığı halde; teröre sığınarak Türk varlığını yok edeceklerine inanan Yunanlı politikacılar, terör örgütlerini desteklediklerini hiçbir zaman kabul etmek istememişlerdir.

“Megali İdea”sını gerçekleştirebilmek için ileri sürdüğü asılsız ve mesnetsiz iddialarını, Avrupa kamuoyunda teyit ettirmek amacıyla sistemli bir çalışma içine girmiş olan Yunanistan’ın bu çabaları, Anadolu’daki işgallerinden çok önceleri başlamıştır ve halen de devam etmektedir.

Türk-Yunan anlaşmazlıklarında Yunanlıların davranışlarındaki ortak paydalar nelerdir? Bir başka deyişle Yunanistan, Türkiye ile ilişkilerinde neden hep sorun yaratmakta , Türkiye’yi uluslararası arenada güç durumda bırakmak için nasıl bir yöntem izlemektedir?

Yunanistan;

a. İkili sorunları, ikili görüşmelerle çözmek yerine, uluslararası ortama taşımakta, bu şekilde sonuca ulaşmayı planlamaktadır.
b. Her sorunda ilk başlatan (düğmeye ilk basan) olmakta, ikinci adımı Türkiye’nin tepkisine göre atmaktadır.
c. Tüm propaganda araçlarını aynı anda devreye sokmakta ve tüm dünyada büyük yankı uyandırmak suretiyle Türkiye’nin tamamen haksız olduğunu kamuoyuna açıklamaktadır. Böylece sorunu ilk duyan, Yunanistan’ın haklı olduğu propagandasını da aynı anda duymaktadır.
d. Büyük devletlerin desteğini sağlamak suretiyle kendi haklarını garanti altına almakta, Türkiye’nin haklarını tartışmaya açmaktadır. Bu tartışma ortamının amacı, Türkiye’nin hakkının gaspedilmesi için uygun şartların oluşturulmasıdır.
e. Yunanistan, uluslararası antlaşmalara uymamaktadır. Türkiye’nin gaspedilmiş hakları konusunda, mevcut durumu yasalmış gibi kabul ettirmeye çalışmakta, zamanı lehine kullanmaktadır.
f. Uluslararası antlaşmaları kendisine göre yorumlamakta, yeni haklar kazanabilmek için imza altına alınmamış görüşmeleri, sonuçlanmamış ve üzerinde uzlaşma sağlanamamış antlaşma girişimlerini belge olarak öne sürmektedir.
g. “Türkiye’den ne koparılırsa kardır” ve “Düşmanımın düşmanı dostumdur” düşüncesini prensip olarak benimsemiştir.
h. “Haklarını korumak için gerekirse savaşa hazır olduklarını” belirtmek suretiyle caydırma politikası uygulamaktadır.
ı. Türkiye’yi mütecaviz duruma sokmayı ve savaş sorumluluğunu Türkiye’nin üzerine atmayı planlamaktadır.
j. Türkiye’yi, büyük devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’dan soyutlayarak yalnızlığa itmeyi planlamaktadır.

Yunanistan ve GKRY’nin, terör örgütü PKK’ya sürekli politikalar üretip, stratejisini yenilemesini sağladıkları bilinmektedir.

Terör örgütü PKK güdümündeki Kıbrıs-Kürdistan Dayanışma Komitesi’nin Lefkoşa’da 4-5 Ocak 1994’de düzenlediği toplantıda; “Türkiye aleyhindeki faaliyetleri dünya kamuoyunda daha da artırmak” yolunda karar alınmış ve uygulamaya konmuştur.

Bir yandan muvazzaf veya emekli Yunan subayları vasıtasıyla K.Irak, Suriye ve İran’daki kamplarda örgüt militanlarını askeri alanda eğitilirken, bir yandan da Yunanistan’daki kamplarda örgüt militanları Türkiye’deki büyük metropollerde bombalama, suikast eylemi yapacak ve orman yangınları çıkaracak şekilde yetiştirilmektedir.

Silah, malzeme ve mühimmat yardımı yaparak PKK terör örgütünü lojistik açıdan da destekleyen Yunanistan, ülkesinde terör örgütü PKK adına bürolar açılmasına izin vermek suretiyle uluslararası platformda terör örgütüne siyasi kimlik kazandırmaya uğraşmakta; Yunan milletvekilleri ve basını, PKK terör örgütüne siyasi ve psikolojik destek sağlayarak Avrupa Topluluğu’nda sık sık sözde Kürt sorununu, gerçekte ise Türkiye’yi yıkmaya yönelik politikalarını gündeme getirmektedirler.

Bu destekten yararlanan PKK terör örgütü, nihai hedefine ulaşmak için;

a. Birinci aşamada; kültürel ve sosyal bazı haklar temin etmek,
b. İkinci aşamada; özerk veya federasyon tipi bir yönetim sistemi oluşturmak,
c. Üçüncü aşamada; Türkiye toprakları üzerinde bir başka oluşumu gerçekleştirmek,
d. Dördüncü aşamada ise; İran, Irak ve Suriye’nin bir kısım topraklarını da içeren bölgede bağımsız ve birleşik bir oluşumu hayata geçirmek şeklinde belirlediği stratejinin bugüne kadar hiçbir aşamasını gerçekleştirememiştir.

YUNANİSTAN - TERÖR ÖRGÜTÜ PKK İLİŞKİLERİ

PKK’nın, Türkiye ve Batı Avrupa için en tehlikeli terör örgütü olduğu birçok Avrupa ülkesi ve ABD tarafından da kabul edilmiştir.

ABD Dışişleri Bakanlığının ve CIA’nın hazırladığı yıllık terör raporlarında da Yunanistan’ın PKK ve DHKP/C ile olan ortaklığı kesin bir şekilde belirtilmektedir. Örneğin, 1995 raporunda, PKK’nın dünya ve uygar toplumların birlik ve beraberliğine yönelik tehdit oluşturan terör örgütlerinin en tehlikelisi olduğu yer almıştır.

Yıllardan beri, Türkiye’ye karşı duyduğu düşmanlığı her fırsatta ortaya koymaktan çekinmeyen Yunanistan ise, değişik zamanlarda Türkiye’den kaçan birçok teröriste sığınmaları için kucak açmış, Atina yakınlarında 1949 yılında “Yabancı Göçmenler Tedavi Merkezi” adı ile açılan “Lavrion Kampı”, PKK başta olmak üzere Türkiye aleyhtarı terör örgütü mensuplarının merkezi haline getirilmiştir. Daha sonra, Atina’nın batısında, Korintos yolu üzerinde Alepohori köyünün civarında kiralanan 2 bin metrekarelik bir araziye sahip çiftlik evi de terör eğitimi amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca; Pendeli, Somion, E.Stephanos ve Loutrahinin Prekora kamplarında da mülteci maskesi altında PKK terör örgütü mensupları barınmaktadır.

Ekim 1981’de Papandreu’nun iktidara gelmesiyle, Yunan gizli servisi, PKK ve DEVSOL gibi terör örgütleriyle daha yakından ilgilenmeye başlıyor ve Türkiye aleyhindeki faaliyetlerini hızlandırıyordu.

Bu dönemde PKK, Yunanistan ve Kıbrıs Rumları ile ilişkiler geliştirmekle İnzil Kasım kod adlı Salman Ömürcan’ı görevlendirdi. Aynı yıl içinde, Lavrion’daki PKK’lı militanlara, emekli Yunan generallerinden Zervos ve Pattas önderliğinde verilen özel eğitim, Türkiye’yi yıkmayı hedef alan istikamete yöneltiliyordu. Bu arada Yunan basını da devreye giriyor ve 17 Mayıs 1982 günü, Atina’da, Yunan basın organlarının ileri gelenleri ile Hükümet temsilcileri arasında yapılan bir toplantıda; PKK terör örgütünün “ Türkiye’deki eylemlerinin desteklenmesi” kararı alınıyordu.(6)

1984’de, Yunanistan’da Türkiye aleyhtarı faaliyetler hızlandı ve Yunan hükümeti, “en büyük tehdidin Türkiye’den geldiğini iddia eden yeni bir savunma doktrini”ni kabul etti. Nisan’da, Yunanistan Gizli Servisi’nin Selanik’te organize ettiği toplantıda bir araya gelen Türkiye aleyhtarı terörist gruplar; Türkiye’deki rejimin yıkılması kararını alırken, 10 Mayıs’da PASOK Kurultayı’nda konuşan Papandreu; ”Helenizmi, İstanbul, Bozcaada, Gökçeada ve Kıbrıs’ın yakından ilgilendirdiğini” belirtiyor, hemen ardından Lazkiye’ye gelerek Hafız Esad ile buluşuyordu. Ardından Temmuz ayı içinde, Şam’da Hafız Esad başkanlığında; terör örgütü PKK’nın başı Abdullah Öcalan, ASALA’nın başı Agop Agopyan, Barzani, Talabani, Abdurrahman Kasemlu ve El-Muhaberat Başkanı’nın katıldığı bir toplantıdan sonra da, 15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli’de Türk askerlerine karşı girişilen saldırı ile Türkiye’ye karşı alınmış olan ortak eylem kararı uygulanmaya başlıyordu.

Bu arada PKK terör örgütünün Yunanistan’da yerleşme faaliyetleri de devam etmektedir. Atina’da, 21 Mart 1985’te düzenlenen bir basın toplantısı ile terör örgütü PKK’nın alt birimi olan Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ERNK)’nin faaliyete geçirildiği ilan edildi. 1985 yılı içinde Atina’da, terör örgütü PKK’nın yayın organı olarak Yunanca bir dergi, 1986 Mayısı’nda da yine Atina’da, PKK terör örgütü radyosu ve dayanışma bürosu faaliyete geçti.

27 Mayıs 1986’da, "Halkların Hakları ve Kurtuluşu İçin Yunan Birliği" adlı dernek, Selanik’te, PKK terör örgütü ile Dayanışma toplantısı düzenledi. PASOK Merkez Komite Üyesi Mihalis Haralambidis ile Sol Birlik (EDA) Partisi lideri Manolis Glezos’un da katıldığı bu toplantıda, Türkiye’ye karşı Ermeniler ile terör örgütü PKK’nın oluşturduğu ortak cephenin daha fazla desteklenmesi kararlaştırıldı. Mart 1987’de ise, Andreas Papandreu başkanlığındaki Yunanistan hükümeti, teröristbaşı Abdullah Öcalan ile diğer PKK’lı teröristlerin Girit Adası’nda oturmasına izin veriyordu.

5 Şubat 1988 tarihi; Yunanistan’ı yöneten PASOK‘un kontrolündeki Yunan Milli İstihbarat Örgütü (EIP)’nün, PKK terör örgütü ile ilişkilerine hız kazandırmak için düğmeye bastığı tarih olarak kronolojideki yerini almıştır. Bu tarihte, terör örgütü PKK’nın temsilcisi İhsan Kaya, Atina’ya gelmiş ve “Halkların Hakları ve Kurtuluşu İçin Yunan Birliği” adlı kuruluşun binasında, Türkiye aleyhindeki faaliyetlerin koordinasyonu için Mihalis Haralambidis ile görüşmüştür.

Aslında Yunan basını bu görüşmeyi, buluşmadan 15 gün kadar önce duyurmuştu. Atina’da yayımlanan 22 Ocak 1998 tarihli “Nei Antropi” adlı derginin manşeti; “Yunan Örgütü’nün Davetlisi Olarak Kürt Otonomistler Yunanistan’da” şeklinde idi. Haberin metninde ise şunlar yer alıyordu:

“ Önümüzdeki günlerde bir Yunan Cemiyetinin davetlisi olarak üst düzeyde kürt otonomistlerden oluşacak bir heyet Atina’ya gelecek ve Atina’da bulunacakları günler içinde Yunan basınına mücadelelerini ve mücadelelerinin gerçekleşmesi halinde Yunanistan’ın bundan neler kazanabileceğini anlatacaklar.“

Kürtlerin otonomi faaliyetlerinden bizim kazancımız çok büyük olacak. Kürt sorunu, Türkiye için bir dikendir. Türkiye, Yunanistan ile bir savaşa girecek olursa, Kürt ve Ermeniler onun iç güvenliğini sarsacaklardır.”

Mihalis Haralambidis, İhsan Kaya ile yaptığı görüşmeden bir gün sonra EIP başkanı Kostas Tsimas ile görüştü. Tsimas durumu Başbakan Andreas Papandreu’ya duyurdu ve terör örgütü PKK’yı destekleme onayını aldı.

Bu karardan sonra Yunanistan, PKK terör örgütüne yardım ve destek vermek için harekete geçti ve oyun başladı. Bu oyun içinde politikacılar, generaller, diplomatlar, gazeteciler, kilise ve devletin tüm kuruluşlarından temsilciler rol aldılar. Bu temsilciler, daha doğrusu kilit isimler kimlerdir?

Eski Kamu Düzeni Bakanları Stelyos Papathemelis ve Safis Valirakis, emekli Amiral Andonis Naksakis, eski Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanı Dimitris Matafias, Yunan Meclis Başkan Yardımcısı PASOK Milletvekili Panayotis Siguridis, Mihalis Haralambidis gibi isimler PKK ile ilişkilerde önemli yer tutuyor.

Kamu Düzeni Bakanlarının terör örgütü PKK ile ilişkilerine şaşırmamak gerek, çünkü EİP bu bakanlığa bağlı, hatta Yunanistan’daki son Apogate depreminde Kamu Düzeni Bakanı Filipos Peçalnikos’un görevden alınmasının sebebi bu. Ancak, Papandreu dönemi Kamu Düzeni Bakanlarından Valurakis’in ayrı bir yeri var. Çünkü o, 1976’da, Yunanistan’dan Sakız’a, Türkiye’ye yönelik eylemlerde bulunmak için ASALA terör örgütüne silah kaçırırken “Orion” feribotunda yanlışlıkla yakalanmış ve Yunan emniyet teşkilatı Etniki Asfalya’nın Başkanı General Kalamakis’in araya girmesiyle serbest bırakılmıştı. Bir yıl sonra da, Valirakis yakalandığında “onun milli bir görev yaparken koordinasyon hatası yüzünden yakalandığını” söyleyen Papandreu’nun partisinden milletvekili olarak parlamentoya girdi. Halen PASOK Milletvekili olan Papathemelis ise, 1978-1979 yıllarında ASALA’nın Avrupa toplantılarına partinin temsilcisi olarak katıldı. Haralambidis,Yunan kamuoyu tarafından, cinayet şebekesi PKK’yı Yunanistan’a getiren adam olarak biliniyor. PASOK’un kurucularından ve Merkez Komite’nin üyesi. Emekli General Matafias ise bir çok kez Bekaa Vadisi’nde teröristbaşı Öcalan ile buluşmuş, Atina’da PKK terör örgütünün toplantılarına katılmış ve başterörist Öcalan’ın temsilcisi olduğunu iddia edip ondan mesajlar okumuştu.

Meclis Başkan Yardımcısı Panayotis Siguridis ise, parlamenter ve gazetecilerden oluşan gruplarla gittiği Bekaa’da başterörist Abdullah Öcalan’ı ziyaret ederek, terör örgütü PKK’yı meşrulaştırmak için çok emek sarfedenlerden.

Bu dönemde; Kıbrıs’ta, Türklere karşı girişilen katliamlarda önemli rol oynayanlardan biri olan ve daha sonra Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanlığı yapan emekli Korgeneral Dimitris Matafias başkanlığındaki ve içinde Mihalis Galenianos(YDP), Elefterios Verivakis (PASOK), Dimitris Vunatsos (PASOK), Elizavet Papazoi(PASOK) adlı milletvekilleri ile Yunan K-29 TV Kanalı, Ethnos ve Kathimerini Gazetesi muhabirlerinden oluşan bir heyet, 12-14 Ekim 1991’de Bekaa vadisindeki PKK terör kamplarını ziyaret etmiş, teröristbaşı Abdullah Öcalan ile görüşmüş, teröristlerin eğitimlerini izlemiş ve PKK terör örgütüne her türlü destek için söz vermişlerdir.

Yunanlı parlamenterler tarafından vaadedilen destek kapsamında; 1991 Kasım’ında, Yunanistan’ın Volos limanı üzerinden Suriye’de PKK’ya teslim edilmek üzere silah sevkiyatı başlıyor, dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Andonis Samaras, Ocak 1992’de “kültür katkısı” çerçevesinde, bakanlığının Yunanistan’daki 33 PKK’lı teröriste burs verdiğini açıklıyor ve aynı yılın Eylülü’nde bu kez uçaksavar ve roketatarlar terör örgütü PKK’ya ulaştırılıyordu. Kasım 1992’de ise, işin boyutları biraz daha genişliyor ve PKK terör örgütü,Yunanistan tarafından temin edilen Strella füzelerine sahip oluyordu.

PASOK’un 10 Ekim 1993 erken genel seçimleri ile yeniden iktidara gelmesini müteakip gelişen olaylar, terör örgütü PKK’ya Yunanistan desteğinin daha da yoğunlaştığını göstermektedir. Örneğin; dönemin Yunan Kamu Düzeni Bakanı Papathemelis, Yunan diplomasisinin terör örgütü PKK ve Ermeni unsurlar ile Suriye’ye destek vermek zorunda olduğunu açıklarken, Yunanistan Milli İstihbarat Teşkilatı (EIP)’nın yeni Başkanı emekli amiral L.Vossilikopoulos’un, PKK terör örgütü ile temas içinde olduğuna dair haberler yayınlanıyordu.

Uluslararası platformda, Marmara Depremi sonrası, Türkiye ile yumuşama sürecine girdiğini deklere eden Yunanistan'ın, tarihi emellerinden vazgeçmediği, "Türkiye'nin zararına olan herşey, Yunanistan'ın yararınadır" saplantılı düşüncesini halen muhafaza ettiği, Yunanistan Meclis Başkan Yardımcısı Panagiotis Chriticos'in, 2 gazeteci ile birlikte, İran üzerinden Kuzey Irak'a geçerek, 23-24 Ekim 1999 tarihlerinde, PKK terör örgütünün sözde başkanlık konseyi üueleri ile görüşmesi ile gözönüne serilmniştir. (Bu haber NTV televizyonu tarafından, istihbarat kaynaklarına atıf yapılarak 26 Ekim 1999 tarihinde yayınlanmıştır.)

DEĞERLENDİRME

Tarihi ve geleneksel bir boyut kazanan Yunanistan’ın Megali İdea politikası, yayılma ve gerçekleri tahrif politikalarıyla koordineli olarak uygulanmaktadır.

Yunanistan, yeryüzünün en uzlaşmaz devletlerinden biri olarak, kurulduğu günden itibaren güvenliğinin olmadığını ve Türkiye tarafından tehdit edildiğini uluslararası ortamlarda dile getirerek yayılmacı politikasını uygulamıştır. Ancak, Yunanistan tarafından sürekli olarak gündeme getirilen “Türkiye’nin kendilerini tehdit ettiği” fikrine karşılık, Yunanistan’ın Türkiye aleyhine % 278 oranında büyümüş olduğu da bir gerçektir.

Yunan politikaları, Türkiye’nin egemenlik hakları başta olmak üzere, güvenlik ihtiyaçları, siyasi, sosyal ve ekonomik hakların gaspedilmesi, aşındırılması, kullanılmaması sonuçlarına yöneliktir. Yunanistan’ın; tüm dünya tarafından, “terör örgütü” olarak nitelenen terörist organizasyonları, bu amaçlarını gerçekleştirmek için desteklediği ve barındırdığı yakın geçmişte yaşanan ve ortaya çıkan gerçeklerle belirginleşmiştir. Terör örgütlerinin desteklenmesinin, Yunanistan’ın milli çıkarlarına hizmet ettiği yolunda Yunan resmi çevrelerinde hakim bir görüş bulunduğuna şüphe yoktur. Türkiye karşıtı desteğin, parlamento başta olmak üzere, belediyeler, dernek ve kuruluşlar eliyle yürütülmesi bu kanaati güçlendirmektedir.

Türkiye’nin terör sorununa angaje olmasıyla, -Türkiye tarafından hiçbir zaman düşünülmemiş olan- Yunanistan ve GKRY’ne yöneltebileceği askeri tehditlerin azalacağı düşüncesi, Yunan savunma politikasının hakim unsurlarından biri olarak görülmektedir. Türkiye’nin; terör örgütü PKK’yı bitirdikten sonra, Ege Denizi’ndeki sorunların çözümü için Yunanistan’a karşı güç kullanacağı fikri Yunan kamuoyuna işlenmeye çalışılmaktadır. Yunanlı parlamenterler, PKK terör örgütünü ve yan kuruluşlarını muhatap kabul ederek görüşmekte ve tahrik edici beyanlarda bulunmaktadırlar.

Türkiye’de güvenlik güçlerinin faaliyetleri neticesinde yakalanan veya teslim olan PKK terör örgütüne mensup teröristler, Yunanistan’da bulundukları dönem içerisinde, yetkililerden her konuda yardım aldıklarını, kendilerine tahsis edilen kamplarda eğitim gördüklerini, Yunan gizli servis elemanlarınca eğitildiklerini itiraf etmişlerdir. Çeşitli zamanlarda yakalanan teröristlerin birbirini teyid eden ifadeleri bu desteğin açık kanıtıdır.

Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, Türkiye’nin baskısı ile Suriye’yi terketmek zorunda kalması, Rusya ve İtalya’da barınamaması, kendisine kalacak yer araması, nihayet Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi sürecinde yaşanan olaylar incelendiğinde, kendisine en büyük desteğin yine Yunanistan tarafından sağlandığı görülmüştür. Bir başka ifade ile Yunanistan, terörizm ile ilişkilerinde bir kez daha suçüstü yakalanmış, Yunanistan’ın, PKK terör örgütünün cinayetlerinin işbirlikçisi olduğu somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yunanistan’ın yaptıkları, dünyada resmen “terörist devlet” olarak nitelenmiş olanların faaliyetlerini bile masum kılacak ölçüdedir. Terörizme destek veren ülkelerin, eninde sonunda kendilerinin de terörizmden zarar görecekleri bir gerçektir.

Yunan hükümet yetkilileri, örgütbaşının yakalanması ile açıkça ortaya çıkan Yunanistan’ın PKK terör örgütüne desteği konusundaki açıklamalarında, hükümetin denetimi dışındaki bazı güçlerin bu faaliyetleri organize ettiğini iddia etmiş ve bu organizasyonda rol alan ancak beceriksizlik göstererek 30.000 insanın katilini koruma görevlerini yerine getiremeyen Dışişleri Bakanı, İçişleri ve Kamu Düzeni Bakanı ve Yunan İstihbarat Servisi Başkanı’nı görevden almışlardır. Böylece, dünya kamuoyunda terörizmi destekleyen ülke imajından sıyrılma gayreti içine girmişlerdir.

Ancak, hiçbirşey PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu, 30.000 masum insanı katlettiğini ve terör fiillerini Öcalan’ın talimatıyla icra ettiğini; Yunanistan’ın da terör örgütü PKK’yı etkin, yoğun ve sistematik biçimde destekleyerek bu suça iştirak halinde olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Çünkü, teröristbaşı Abdullah Öcalan, “ne Desmond Tutu, ne Mandela, ne de demokratik bir muhaliftir.O, “Pol Pot” vari şekilde Türkiye’yi teröre boğmuş bir kişidir.” (7)

Dünya barışının korunmasında üzerine düşen görevi yerine getirmeye çalışan Türkiye karşısında Yunanistan; Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın, “Terörle Mücadele ve Saldırının Tarifine İlişkin Kararları” ve “BM Yasasının 2/4’ncü maddesi” ışığında, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan bir terörist örgüte destek vererek topraklarında barındırmakta, bu tutumuyla Türkiye için bir tehdit oluşturmakta ve ilgili yasayı açıkça ihlal etmektedir.

Yunanistan ile Türkiye arasında, 1930 yılında “Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Andlaşması” ve 1933 yılında “İçten Anlaşma Paktı” imzalanmıştır. İki devlet arasında ikili ve çok yanlı andlaşmalarla sağlanan dostluk bağlarını daha da güçlendirmek ve bu andlaşmanın süresini uzatmak için 1938 yılında “1930 Andlaşmasına Ek” yeni bir andlaşma imzalanmıştır.

Bu andlaşmanın 3 ncü maddesiyle taraflar, “kendi toprakları üzerinde öteki ülkelerin esenlik ile güvenliğini bozmak ya da hükümetini değiştirmek amacını güden örgüt ve kümelerin oluşmasına ve yerleşmesine; bundan başka öteki ülkeye karşı propaganda ya da başka herhangi bir yöntemle savaşım amacını güden kişiler ve kümelerin oturmasına hiç bir zaman olanak vermemeyi taahhüt etmişlerdir.

İki ülke arasında imzalanan bu andlaşmalar bugüne kadar taraflarca son verilmediği için bugün de yürürlüktedir. Bu gerçeklere ve özellikle 1938 Andlaşması’nın 3 ncü maddesine rağmen Yunanistan, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne kasteden PKK terör örgütünü açıkça desteklemektedir.

“Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi doğrultusunda belirlenmiş olan politikasını, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde yürüten Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak bölgesindeki istikrarın güvencesi ve çağdışı rejimlerle yönetilen ülkelere de örnektir.

Türkiye, terörle mücadeleye, Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerinden ve üniter yapısından asla taviz vermeden kararlılıkla devam etmek azmindedir. Ancak terörle mücadele konusunda Türkiye tarafından gösterilen kararlılık ve azmin diğer dünya devletleri tarafından da gösterilmesi gerektiğine inanılmaktadır. Temel insan haklarını hedef alan terörizm, maksadı ne olursa olsun bütün ülkeler tarafından failine veya yerine bakılmaksızın sona erdirilmelidir.

Bir saldırı ağının hedefi olan Türkiye; ülke bütünlüğü, ulusal birlik ve siyasal bağımsızlığını savunmaya yönelik her türlü önlemi almak hakkına sahiptir.

Türkiye, Yunanistan’dan, uluslararası andlaşmalara saygı göstermesini ve Ege Denizi’nin iki ülke arasında sorunlu bir deniz değil, bir barış denizi haline getirilmesini istemektedir. Bunun için de Yunanlı politikacıların, meslek edindikleri “Türk Düşmanlığı”na ters düşme kaygısından kurtulmaları, terörü desteklemekten vazgeçmeleri, muhalefetin ve basının eleştirilerine göğüs germe cesaretini göstermeleri gerektiği de bir gerçektir.

Gerçek bilgi ve belgelere dayanılarak ortaya konulan ve somut bir biçimde ispatlanan, Türk toprakları üzerindeki Yunan tehdidinin gözardı edilmesi, dünya kamuoyunun sağduyusu üzerine büyük bir gölge düşürebilir.

Akıl, mantık ve bilime inanan insanlığın, gerçekler yönünde tavır alması umut edilmektedir.

Türkiye, Yunanistan’ı, sorunların muhtemel sonuçlarını değerlendirmeye ve gerçekleri görmeye davet etmekte ve terörizmle mücadelede hukukun ve demokrasinin galip geleceğine inanmaktadır.

------------------------------------------------------------------------------------

KAYNAKLAR

(6) Elefterptipia Gazetesi, 18 Mayıs 1982
(7) Le Nouvel Observateur,Mart 1999, Jean Daniel “Kürt Esrarı”.