Yunanistan'daki Azınlık Haklarının İhlali Hakkında Not

I- Batı Trakya Türk Azınlığı

1.Genel

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın nüfusunun 150.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Lozan belgelerine göre, 1923 yılında 129.120 olan Batı Trakya Türk nüfusu bölge nüfusunun % 68'ini teşkil ederken, bugün 150.000 nüfusla bölge nüfusunun ancak % 35'ini oluşturmaktadır. Lozan Antlaşması'nın imzalandığı tarihte ve Lozan Konferansı belgelerine göre toprak mülkiyetinin % 84'üne sahip olan Azınlığın bugün sahip olduğu toprak oranı ise % 20'ler civarındadır. Bölgedeki Türklerin ekonomik durumu, her geçen gün zayıflamaktadır. Hükümetin bölgedeki Yunan halkına yoğun maddi desteği varken, bölgede genellikle küçük esnaf olarak geçimini sağlayan Türkler, hükümetin ve Yunan halkının baskılarından dolayı asgari seviyede kazanç sağlayabilmekte, bazıları ise zarar edip işini bırakmaktadır.

Yunanistan, göç ettirmek veya asimile etmek suretiyle Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nı tamamen eritmek için unsurları aşağıda sunulan stratejiyi uygulamaktadır:

- Azınlığı Türk, Pomak ve Çingenelerden müteşekkil homojen olmayan bir topluluk olarak tanımlayıp azınlığın bölünmesine zemin hazırlamak.

- Azınlığı münhasıran dini kimliği ile tanıyıp etnik kimliğinin, dolayısıyla Türkiye ile bağlarının zayıflatılması ve böylece yukarıda işaret olunan bölünmeyi gerçekleştirmek.

- Azınlığın ekonomik gelişmesini engellemek ve sosyal güvenlik ve dayanışmasını sarsmak suretiyle göçü özendirmek.

Bu politikanın araçları ise şunlardır:

- 11 Haziran 1998 günü bir yasayla iptal edilen Vatandaşlık Kanunu'nun 19. maddesi, yürürlüğe girdiği 1955 yılından bu yana sistemli olarak Türk Azınlık nüfusunun "kabul edilebilir" bir düzeyde tutulması için kullanılmıştır. Bu yasayla 60.000 civarında Batı Trakyalı Türk'ün vatandaşlığına son verilmiştir.

- Azınlığın asimile edilmesini kolaylaştıran yasak bölge uygulaması

- Taşınmaz edinmeyi denetleyerek azınlığın güçlenmesini önlemek, kamulaştırmalar yoluyla azınlığı topraksızlaştırmak.

A) Yunan Vatandaşlık Yasasının İptal Edilen 19. Maddesi

Yunan Vatandaşlık Yasasının 19. maddesinin hükmü aynen şöyle idi:

"Yunan olmayan kökenden bir kişi geri dönme niyeti olmaksızın Yunanistan'dan ayrılırsa, bu kişinin Yunan vatandaşlığını yitirdiğine hükmedilebilir. Bu hüküm, yurtdışında doğmuş ve oturmakta olan Yunan olmayan etnik kökenli kişilere de uygulanır. Ana-babasından ikisi birden veya hayatta olanı vatandaşlığını yitirmiş olan reşit olmayan çocuklardan yurt dışında yaşayanlar da vatandaşlığını yitirmiş olarak ilan edilebilir. Vatandaşlık Konseyinin aynı yönde alacağı karara dayanarak bu konuda İçişleri Bakanı hüküm verir."

Batı Trakya Türk Azınlığı mensuplarını vatandaşlıktan çıkarmak için kullanılan bu madde, Yunan vatandaşları arasında "etnik kökenlerini" kıstas alarak, "Yunan asıllı olanlar ve olmayanlar" şeklinde ayırım yapmaktaydı. Bu maddeyle vatandaşlıktan iskat edilenler kendilerine bir tebligat dahi yapılmadan, keyfi biçimde vatandaşlıktan çıkarılmışlardır. Soydaşlarımız vatandaşlıktan çıkarıldıklarını sınır kapılarında öğrenmiş, haklarında alınan karara itiraz edebilmeleri için Yunanistan'a giriş yapmalarına dahi izin verilmemiştir. Bu şekilde Yunan vatandaşlığı kaybettirilen soydaşlarımızın sayısının 60.000 civarında bulunduğu tahmin edilmektedir.

11 Haziran 1998 tarihinde Yunanistan Parlamentosu Vatandaşlık Yasası'nın 19'uncu maddesinin iptal edilmesine karar verdiğini açıklamıştır. Bununla birlikte, Yunan Hükümeti, binlerce vatansız soydaşımızın beklentilerinin aksine, yasa iptalinin geriye dönük etkisi olmadığını, yani vatansız soydaşlarımızın gaspedilen vatandaşlıklarının iade edilmeyeceğini bildirmiştir.

B) Batı Trakya'daki Yasak Bölge Uygulaması

Batı Trakya'yı Bulgaristan sınırına paralel şekilde Doğu-Batı yönünde kateden bir hattın kuzeyinde kalan, 20-30 km. genişliğinde ve yaklaşık bölgenin üçte birini kapsayan ve içinde münhasıran soydaşlarımızın yaşadıkları yer, soğuk savaş döneminde "askeri yasak bölge" ilan edilmiştir.

Dönemin Milli Savunma Bakanı Arsenis 1995 yılında Batı Trakya'yı ziyareti sırasında askeri yasak bölgenin kaldırılacağını açıklamıştır. Askeri kontrol noktalarının ve bölge dışında yaşayan Yunan vatandaşlarının bölgeye giriş-çıkışları için izin alınması koşulunun kaldırılmış olmasına rağmen Arsenis'in bu beyanını gerekli yasal düzenleme izlememiştir. Halen yasak bölgeyi ziyaret etmek isteyen yabancı uyrukluların yerel güvenlik makamlarından izin almaları gerekmektedir.

Komünist sızmaları önlemek için ihdas edilmiş olan yasak bölgenin, bugün azınlığın bir bölümünü diğerinden ve dış dünyadan tecrid etmek için uygulandığı kuşkusuzdur. Zira, 1980'li yılların başından beri "Tehdidin Kuzeyden değil, Doğudan geldiğini" savunan PASOK hükümetlerine göre, bu bölgenin varlık nedeninin, bu tespitin yapıldığı tarihten itibaren ortadan kalkmış olması gerekirdi.

C) Sınır Bölgesi uygulaması

Batı Trakya'nın da içinde bulunduğu Yunanistan topraklarının yarısından fazlası 1938 tarih ve 1366 sayılı yasayla sınır bölgesi olarak ilan edilmiş ve bu bölge içinde taşınmaz alıp-satmak isteyen Yunan vatandaşlarının ilgili vilayetlerde bu amaçla kurulmuş bulunan bir komisyondan izin almaları zorunluluğu getirilmiştir.

4-5 yıldır Azınlık bireyleri arasında veya Yunan kökenliden Azınlık bireylerine taşınmaz satışına geçici olarak izin verilmeye başlanmıştır. Ancak, izinlerin verilmesinde ayları bulan uzun bekletmeler gibi caydırıcı önlemler sürdürülmektedir.

Türkiye'ye dönmek isteyen Türklere her türlü kolaylık sağlanmakta, Türk azınlığın Türkiye'ye dönmesi için baskı yapılmaktadır. Hatta sınırda bu tip geçişlere kasıtlı olarak göz yumulmaktadır. Türkiye yolunda sık aralıklarla asılmış trafik levhalarında "Konstantinapol'e ..... km. var" şeklinde ibareler bulunmaktadır.

2.Yunanistan'ın Lozan Andlaşması Çerçevesindeki Azınlık Hakları İhlalleri

A) Eğitim

Yunanistan ile Türkiye arasında 1953 yılında varılan bir mutabakat çerçevesinde, her yıl karşılıklı olarak Batı Trakya ve Istanbul'a 25 öğretmen gönderilmesi öngörülmüş, daha sonra 1955 yılında öğretmen sayısı 35'e çıkartılmıştır. Ancak, aradan geçen süre zarfında Yunanistan, Batı Trakya Azınlık okullarına Türkiye'den gönderilecek öğretmen sayısını re'sen giderek azaltmış ve sadece 16 öğretmen için vize vermeye başlamıştır. Bölgedeki Türk okulları son derece yetersizdir. Öğretmen sayısının yok denecek kadar az olması nedeniyle eğitim de yok gibidir. Bölgedeki öğretmenlerin yarısı Türk, yarısı Yunanlıdır ancak hem Türk öğretmenleri, hem Yunan öğretmenleri Yunan Hükümeti seçmektedir. Bölgedeki Türk azınlığının ibadetine ve cami yapmasına karışılmamakta, ancak okul açma isteklerine karşı çıkılmaktadır.

B) Din

Yunanistan'ın laik bir ülke olmaması nedeniyle dinsel kurumların günlük yaşamda yargısal, sosyal bir işlevi bulunmaktadır. Batı Trakya Türk Azınlığı'nın din ve vicdan özgürlük ve haklarıyla din kurumları, Lozan Andlaşması'nda genel ifadelerle düzenlenmiştir.

Batı Trakya Türk Azınlığı'nın din kurumlarını düzenleyen metin 1913 Atina Muahedenamesidir. Bu Antlaşma hükümleri 1920 tarih ve 2345 sayılı yasa ile Yunan hukuk sisteminin bir parçası haline getirilmiştir. Yasaya göre, Batı Trakya Türk azınlığı dinsel kurumlarını kendi özgür iradesiyle oluşturmakta ve müftüleri seçim yoluyla görevlendirmektedir.

Yunanistan son dönemde 2345 sayılı yasayı yürürlükten kaldırarak, "Müftülerin atama yoluyla işbaşına getirilmesini" öngören yeni bir yasayı yürürlüğe koymuştur. Ancak, yasa değişikliklerinin Yunanistan'ın ahdi yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığı açıktır. Bu şekilde Atina Muahedenamesi'ni ihlal eden Yunanistan, 590/77 sayılı yasayla Yunan Kilisesi'ne tanıdığı metropolitleri, 2456/20 sayılı yasayla Yahudi cemaatlerine tanıdığı yöneticilerini ve hahamlarını seçme hakkını Türk Azınlığı'ndan esirgeyerek "Azınlıklara, diğer vatandaşlara tanınan hakların tamamının tanınacağı"na dair Lozan Antlaşması'nın 40. maddesini de ihlal etmektedir.

İskeçe ve Gümülcine Müftülerinin vefatından sonra,  Azınlık'ın bütün ısrarlarına rağmen Yunan makamlarının 2345 sayılı yasaya göre gerekli seçimleri düzenlememekte direnmesi üzerine Azınlık, İskeçe ve Gümülcine'de müftü seçimi yapmış ve iki müftü seçmiştir. Bu seçimler üzerine de Yunanistan 2345 sayılı yasayı iptal etmiştir. Yunan Hükümeti Azınlıkça seçilmiş İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif'i birbirini izleyen mahkeme ve hapis cezalarıyla taciz etmektedir. İskeçe Müftüsü aleyhinde şimdiye kadar toplam 15 dava açılmıştır. Halen devam eden 11 davada İskeçe Müftüsü toplam 96 ay (8 yıl) hapis cezasına çarptırılmıştır.Halen İskeçe ve Gümülcine'de Azınlık'ın seçtiği ve tanıdığı ile İdare'nin re'sen atadığı ve Azınlık'ın tanımadığı ikişer müftü bulunmaktadır.

Bölgedeki Türk azınlığın "Türk'üm" demesi yasaktır. Müslüman veya Osmanlı denmesi istenmektedir. Kilise, oldukça zengin ve etkindir. Yunan Devleti kiliseyi kontrol etmekte güçlük çekmektedir. Kilise'nin çıkardığı Shotos(Hedef) isimli bir haftalık gazetede "Bin yıl da geçse İstanbul'u alacağız" şeklinde yazılar çıkmakta ve Yahudilerin Kudüs'ü alması örnek gösterilmektedir. Papazlar son derece eğitimlidir. Gümülcine'deki mevcut medrese, yobaz yetiştirmektedir.

C) Cemaat ve Vakıf Yönetim Kurulları:

Lozan Andlaşması'nın 40. maddesi uyarınca, "Batı Trakya Türk Azınlığı'nın giderlerini kendileri karşılamak üzere, her türlü hayır kurumları, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olmaları" öngörülmüştür.

21 Nisan 1967 darbesinden sonra işbaşına gelen Yunan Cuntası, seçimle işbaşına gelmiş olan yönetim kurullarını azlederek yerlerine kendi tayin ettiği kişileri getirmiştir. İskeçe vakıf malları halen 1967 yılında Yunanistan'da cunta iktidarının atadığı bir kişi tarafından yönetilmektedir. Gümülcine'de ise, yine cuntanın atadığı kişinin 1989'da istifasından sonra, cemaat yönetimi denetleyici sıfatıyla atanmış müftüye tevdi edilmiştir.

Bölgedeki Türk vakıf malları Rumlara kiralanmaktadır. Gümülcine'ye Rusya'dan muhacirler getirilip, bunlara bedava ev ve kredi verilmektedir. "Kullanılmayan mezarlıklar istimlak edilebilir" şeklinde çıkarılan bir kanunla Türk mezarlıkları istimlak edilmiştir.

II-Makedonlar

Kuzey Yunanistan'da, kendilerini "Makedon kökenli" olarak tanımlayan ve "Diğer Yunan vatandaşlarından farklı bir etnik kökene sahip olduklarını, bu nedenle bir azınlık teşkil ettiklerini" savunan bir topluluk vardır.

Yunan hükümeti, "Makedon" sözcüğünü Kuzey Yunanistan'da yaşayan bütün Yunan vatandaşlarını tanımlayan coğrafi bir tabir olarak görmekte; Yunanistan'daki Makedonların bir azınlık grubu olduğuna ilişkin iddiaları reddetmekte ve bu azınlık grubuna "Slav-Yunanlar" veya "Çift dilliler" olarak atıfta bulunmaktadır.

Öte yandan, etnik Makedonlar "Makedon" sözcüğünü, "Makedonca konuşan Yunan" veya "Ataları Makedonca konuşan ve Yunan çoğunluktan farklı bir kültür ve adetleri olan Slav kökenli kişiler"i ifade etmek için kullanmaktadırlar. Bölgeyi incelemiş olan antropologlara göre, etnik Makedon kimliği en az XIX. yüzyıldan bu yana bölgede bulunmaktadır.

Etnik Makedonlar ve özellikle Makedon insan hakları savunucuları hükümet tarafından taciz edilmekte, güvenlik kuvvetleri tarafından izlenmekte ve tehdit edilmekte, ayrıca, hükümetin taciz etmesinden kaynaklanan ekonomik ve sosyal baskılara maruz kalmaktadırlar; bu da pek çok Makedonu, Makedon kimliklerini ortaya koymakta ve görüşlerini açıkça ifade etmekte isteksiz davranmaya iten belirgin bir korku ortamına sürüklemektedir.

III- Arnavutlar

Yunanistan'daki etnik Arnavut azınlık ikiye ayrılmaktadır: Dinsel açıdan çoğunlukla "Müslüman Çameria Arnavutları" (Camidesler veya Çamlık Müslümanları olarak da adlandırılır) ve "Ortodoks Arvanitisler".

Yunanistan'ın güvenlik endişeleri nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Müslüman Çameria Arnavutları, özellikle ikinci savaş döneminde kitleler halinde Arnavutluk'a göçetmiş, geriye kalanlar ise büyük ölçüde asimile olmuşlardır. (1951 nüfus sayımı sonuçları Yunanistan'da sadece 487 Müslüman Arnavut'un yaşadığını göstermiştir.)

Arvanitisler ise, Osmanlı yönetimine karşı direnen İskender Bey'in 1468 yılında ölümünden sonra göçeden Arnavutlar'ın Yunanistan'a giden kısmını oluşturmaktadır. Ancak bu topluluğun, dini ortak payda olan Ortodoksluk ve eğitim sistemindeki Yunan egemenliği sonucu asimile edilerek Helenleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.

Arvanitislerin sayısı konusunda kesin ve güvenilir bir rakam bulunmamakla birlikte, 1951 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre Arnavutça konuşan 22 bin kişinin büyük çoğunluğunun bu topluluktan olması ihtimal dahilindedir.

Yunanistan kendi topraklarında Arnavut kökenlilerin bulunduğunu inkar etmekte, Arnavutluk'ta yaşayan 100.000-150.000 Çamerya Arnavutu'nun topraklarına dönmesine izin vermemekte, Yunanistan'daki mal varlıklarını ve vatandaşlıklarını iade etmemektedir.

Ortodoks Arnavutlar'a 1920 Yunan Sevr'iyle verilen kendi kiliselerini kurma hakkı ellerinden alınmıştır.

IV-Ulahlar

Ulahlar Latin kökenli bir dil konuşan, Tuna'nın Güneyinde ve özellikle Yunanistan'da yoğunlukla yaşayan bir ulusal topluluktur.

Yunanistan'da yaşayan Ulahların sayısını, Ulah kaynakları 600 bin, Avrupa Milliyetleri Federal Birliği ise 300 bin olarak göstermektedir. Bu iki sayının da abartılı olabileceği düşünülmekle beraber, bugün Yunanistan'da hatırı sayılır bir Ulah topluluğunun yaşadığı inkar edilemez.

Yunanistan, topraklarında yaşayan diğer azınlıklar için olduğu gibi, Ulahların da ayrı etnik kimliğe sahip olduğunu inkar etmekte, asimilasyon veya zora başvurarak göç ettirme yöntemlerini kullanmakta ve böylece kendisini homojen bir toplumsal yapıya sahip olarak takdim etmeye çalışmaktadır.

Not : Bu bilgilerin bir kısmı, T.C. Dışişleri Bakanlığı Web Sitesi'nden alınmıştır.