KIBRIS İLE İLGİLİ SON GELİŞMELER

AB, 12-13 Aralık 1997 tarihlerinde Lüksemburg’da yapılan zirve toplantısında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile tam üyelik görüşmelerini başlatma kararı alarak, Kıbrıs’ta çözüm sürecinin temelini teşkil eden siyasi eşitlik ilkesini tanımadığını ve Kıbrıs Türk halkını bir azınlık addettiğini ortaya koymuştur. (Agenda 2000)

AB’nin, Kıbrıs’taki temel parametreleri göz ardı eden bu tutumu, müzakere sürecine ağır bir darbe indirmiştir. AB, 1959-60 andlaşmalarını ve bu andlaşmalarla Kıbrıs’a ilişkin olarak tesis edilen Türk-Yunan dengesini hiçe sayarak, Rum yönetiminin müzakere masasından tümüyle uzaklaşmasını ve “tüm Kıbrıs’ın Hükümeti” olduğu savını pekiştirmeye yönelik arayışlara girmesini teşvik etmiştir.

KKTC Hükümeti, Lüksemburg Zirvesi’nin BM müzakere süreci ve çözüm parametrelerine yıkıcı bir darbe indirdiğini, bundan sonraki temasların ancak Ada’daki iki devlet arasında yürütülebileceğini, KKTC’nin Rum yönetimi ile AB arasındaki tam üyelik müzakerelerine katılmasının söz konusu olmadığını açıklayarak tepkisini dile getirmiştir.

Türkiye, KKTC’nin tutumunu desteklemiş ve AB ile Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkilerinin görüşülmeyeceği de karara bağlanmıştır.

Türkiye ile KKTC arasındaki işbirliğinin öngördüğümüz özel ilişkiler kapsamında her alanda çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi teşkil etmiştir. 20 Ocak 1997, 20 Temmuz 1997 ve nihayet 23 Nisan 1998 tarihli ortak açıklamalar çerçevesinde Türkiye ile KKTC arasında AB paralellinde kapsamlı bir bütünleşme süreci yürürlüğe konulmuştur.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın DENKTAŞ tarafından 31 Ağustos 1998 tarihinde soruna kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla Ada’da iki devlet arasında bir konfederasyon tesis edilmesi önerilmiştir.

       

Rum/Yunan tarafı konfederasyon önerisini süratle reddetmiş, önerinin uluslararası camiada zemin kazanmaması için kapsamlı girişimlerde bulunmuştur. Bununla birlikte öneri, Rum/Yunan tarafı haricinde hiçbir ülke ve uluslararası kuruluş tarafından açıkça reddedilmemiştir.

9 Kasım 1998 tarihinde Brüksel’de yapılan Genel İşler Konseyi’nde, genişleme süreci içinde ilk grupta bulunan beş Merkezi Doğu Avrupa ülkesi ve GKRY ile içerikli üyelik müzakerelerine başlanması kararlaştırılmış ve söz konusu görüşmeler 10 Kasım günü gerçekleştirilmiştir. “Kıbrıs” konusunda Fransa, Almanya, Hollanda ve İtalya birlikte yaptıkları açıklamada, tam üyelik görüşmelerinin başlamasından memnuniyet duyduklarını açıklamakla birlikte, Kıbrıs’ın özel durumu nedeniyle müzakere sürecinin devamında bir dizi problemle karşılaşabileceğini ifade etmişlerdir. Bu bağlamda söz konusu ülkeler, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünün AB’nin temel taşlarından olan ortak dış ve güvenlik politikasının uygulanmasında ciddi sorunlar yaratabileceğine dikkat çekmişlerdir.

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 11 Kasım günü yaptıkları açıklamalarla AB’nin GKRY ile tam üyeliğe yönelik içerikli müzakereler başlatma kararına ilişkin tepkilerini ortaya koymuşlardır. Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Rum kesiminin üyelik sürecinin Zürih ve Londra ile Garanti Andlaşmalarına aykırılığı ve Kıbrıs müzakere süreci üzerindeki olumsuz etkisi vurgulanmış ve iki ülke arasında en üst düzeyde kabul edilmiş bulunan ortak belgelerde belirtildiği üzere GKRY’nin AB yoluyla Yunanistan’la gerçekleştireceği bütünleşme hareketinin benzerinin Türkiye ve KKTC arasında gerçekleştirileceği kaydedilmiştir.

Son olarak 10-11 Aralık 1999 tarihinde yapılan AB Helsinki Zirvesi, Türkiye ve Kıbrıs açısından yeni gelişmelerle neticelenmiştir. Türkiye’nin adaylığının ilan edildiği zirvede Kıbrıs ile ilgili olarak aşağıda sunulan 9 uncu madde kabul edilmiştir.

b. BM Eksenindeki Gelişmeler:

Kıbrıs Türk tarafının yapıcı ve iyi niyetli “Konfederasyon” açılımının ardından, Eylül 1998 ayında gerçekleştirilen BM Genel Kurul toplantıları vesilesiyle BM Genel Sekreteri ANNAN, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın DENKTAŞ ve GKRY lideri KLERİDES ile New York’ta ayrı ayrı görüşmüştür. Genel Sekreter görüşmelerin ardından yaptığı basın açıklaması ile Kıbrıs’ta taraflar arasında “MEKİK DİPLOMASİSİ” (SHUTTLE DIPLOMACY) başlatılacağını duyurmuş ve görüşmelerin adadaki gerginliği azaltmak ve kalıcı bir çözüm yolunda ilerleme sağlamak amacına yönelik olacağını ilan etmiştir. Kıbrıs Türk tarafı mekik sürecinin kapsamının gerginliğin azaltılmasına dahil konularla sınırlı olacağı anlayışıyla müzakereleri kabul etmiştir. Buna mukabil Rum tarafının basın aracılığı ile temasların iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon kurulmasına ve adanın silahsızlandırılmasına yönelik olacağı fikrini işlediği gözlenmiştir. GKRY mekik görüşmelerini sorunun çözümü yolunda ilerleniyor görüntüsü vererek AB üyeliğini ileri götürme yönünde istismar etme yoluna başvurmuştur. Rum tarafının böyle bir yola tevessül etmesi mekik temaslarının sonuçsuz kalmasına yol açmıştır.

Bu nedenle Mekik Diplomasisi KKTC’nin siyasi istemlerine cevap verememiş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Mekik Diplomasisi’ni yürüten BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilci Yardımcısı HERCUS ise, bu durum üzerine ailevi sebepler öne sürerek istifa etmiştir. Mekik Diplomasisi’nin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine BM Genel Sekreteri ANNAN; inisiyatifi üzerine alarak G-8’lerin aldıkları kararlar ve ardından bu kararların aynen yansıtıldığı BM Güvenlik Konseyi’nin 1250 ile 1251 sayılı kararları gereği tarafları görüşmelere davet etmiştir. KKTC, bu aşamada görüşmelerin ancak dolaylı olarak yapılabileceğini, uygun zemin hazırlanabilirse ve KKTC’nin varlığı tanınırsa (acknowledgment) yüz-yüze görüşmelere geçilebileceğini ifade etmiştir. Sonuçta; BM Genel Sekreteri ANNAN ve Kıbrıs Özel Temsilciliğine atanan De SOTO gözetiminde KKTC’nin beklentilerine cevap verecek şekilde Dolaylı Görüşmeler’in ilk turu Aralık ayı başında New York’ta; ikinci turu Şubat ayı başında Cenevre’de yapılmıştır. Yapılan görüşmeler neticesinde yüz-yüze görüşmelere başlanması çerçevesinde ortaya kesin bir sonuç çıkmamış ve taraflar Mayıs 2000 de davam edilmek üzere dolaylı görüşmelere son vermişlerdir. BM tarafından görüşmelerle ilgili olarak kesin bir açıklama yapılmamış, görüşmelerin selameti için gizliliğe riayet edilmeye çalışılmıştır.

Birinci tur görüşmelerin sonunda 15 Aralık 1999 tarihinde BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs’ta görevli Barış Gücü’nün görev süresini 6 (altı) ay süre ile uzatan 1283 sayılı kararı kabul etmiştir. Anılan karar genel hatlarıyla BM’nin Kıbrıs konusuna bakışında genel anlamda bir değişiklik olmadığı, eski ilgili (relevant) kararlara atıfta bulunarak BM’nin Kıbrıs’ta çözüm olarak iki toplumlu iki bölgeli federasyon tezini gündeme getirmekte ve her zaman olduğu gibi Barış Gücü’nün görev süresi Türkiye ve KKTC tarafından tanınmayan sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne atıfta bulunularak uzatmaktadır. Ancak, BM Genel Sekreteri’nin, Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporuna yaptığı bir ek (addendum) ilgi çekicidir. Anılan Ek’te Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması ile ilgili olarak “Türkiye Hükümeti, BM Barış Gücü’nün Ada’nın her iki tarafında yalnızca iki tarafın izniyle görev yapabileceğini ve bu çerçeve içinde Kıbrıs Türk Tarafı yetkililerinin Kuzey Kıbrıs’taki faaliyetlerle ilgili olarak BM Barış Gücü ile çalışmak arzusunda olduklarını ancak bunun kendi usul ve tarzları ile tekamül ettirileceğini beyan etmiştir” ibaresi yer almaktadır.

 

c. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi-PKK Terör Örgütü İlişkisi:

PKK Terör Örgütünün başının yakalanması ile Rum Yönetiminin terör örgütüne verdiği destek bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Terör Örgütü Başına GKRY tarafından verilen Lazaros MAVROS adına düzenlenmiş pasaport Türkiye ve KKTC’ne olan düşmanlıktan kaynaklanmaktadır. Terör Örgütü Başına verilen pasaport, Yunan Rum tarafının resmi söylemlerinde ifade ettikleri gibi Kıbrıs’ta istediklerinin, barış içinde bir arada yaşamak anlayışından çok şimdiye kadar çözülemeyen sorunların kaynağı olduklarının açık olarak tezahürüdür.