BM GENEL SEKRETERİ’NİN İYİ NİYET GÖREVİ ÇERÇEVESİNDE GÖRÜŞMELER

Türkiye başlangıçta, Kıbrıs sorununun iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı bir federal devlet kurulmasıyla çözümlenmesini savunmuştur. Böyle bir düzenlemede, Kıbrıs Türk halkının güvenliği sağlanmış olacak, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi devam edecektir. Siyasi eşitliğin gerekleri federal devletin tüm yapısında ve anayasal düzenlemelerde yerine getirilecektir.

Kıbrıs meselesine BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Görevi çerçevesinde çözüm arama çabaları 1990 yılının ilk aylarından itibaren hareketlilik kazanmış ve giderek yoğunlaşmıştır. Bu çabaların sonucunda Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının da aktif katkılarıyla BM Genel Sekreteri Butros GALİ kendi ismiyle de anılan “FİKİRLER DİZİSİ” (SET OF IDEA) adını taşıyan ve gayri resmi nitelikte olan bir Andlaşma çerçevesi taslağı oluşturmuş ve bunu taraflara iletmiştir. Söz konusu belge yekpare bir bütün niteliği taşımakta ve bütünü üzerinde anlaşma sağlanmadıkça müstakil konularda sağlanabilecek anlaşmaların geçersiz olacağı kabul edilmektedir.

1992 Haziran-Kasım döneminde New York’ta yapılan müzakereler, BM Genel Sekreteri’nin iki tarafla istişare halinde yürüttüğü Fikirler Dizisi’ne dayalı bir çerçeve anlaşması taslağı üzerinde cereyan etmiştir. Kıbrıs Türk tarafı Fikirler Dizisi’nin 100 paragrafından 91’ini kabul etmiş, geri kalan 9’unu da görüşmeye hazır olduğunu açıklamıştır. Kıbrıs Rum tarafı ise belgeyi ancak bir müzakere temeli olarak kabul edebileceğini bildirmişti. 1993 yılında yapılan Rum başkanlık seçimlerinde başkan adayı olan KLERIDES, seçim propagandasını Fikirler Dizisi’nin reddi üzerine oturtmuş ve seçimleri kazandıktan sonra da belgeyi reddettiğini açıklamıştır.

Sonuç alınamaması üzerine 1993 Mayıs ayından itibaren, müzakereler BM Genel Sekreteri’nin önerdiği Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi üzerinde yürütülmüştür. Bu paket çerçevesinde Lefkoşa Uluslararası Havaalanı (LUH) ve Maraş’ın (Kapalı Bölge) BM idaresinde iki toplumun ortak kullanımına açılması öngörülmekteydi.

Bu süreç içinde Türkiye’nin yaklaşımı, Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözümü kolaylaştırmak maksadıyla karşılıklı güven ortamının yaratılmasını desteklemek olmuştur. Kıbrıs Türk tarafı da yapıcı bir tutum sergilemiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin 28 Haziran 1994 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda da teyit edildiği üzere, Haziran ayı sonu itibariyle GAÖ müzakere sürecinde Kıbrıs Türk tarafının yapıcı katkılarıyla bir anlaşma yapma noktasına yaklaşılmıştır. Buna mukabil, Rum/Yunan ikilisi, GAÖ zemininden kurtulmak için müzakereleri kapsamlı çözüm zeminine kaydırma imkanlarını araştırmaya başlamış ve GAÖ paketiyle ilgili sürecin öldüğünü telaffuz etmek mecburiyetinde kalmıştır. Bu dönemde, KLERİDES’in ABD ve İngiltere’ye gönderdiği mektuplarda, “GAÖ süreci devam ederse istifa edeceği” tehdidinde bulunmuştur.

Bu gelişmeler içinde Avrupa Birliği Adalet Divanı, Rumların müracaatı üzerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne (AB) ihracatını yasaklayan bir karar almıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin toplam ihracatının %60’a yakın bir bölümünü etkileyen bu karar, GAÖ paketinin Kıbrıs Türk tarafına sağlayacağı somut yararları ortadan kaldırmaktadır.

Diğer taraftan, Rum/Yunan ikilisi bu dönemde Güney Kıbrıs’ın AB’ne tam üyelik müzakerelerini başlatmaya ve böylece, 1960 andlaşmalarıyla Kıbrıs’ta yaratılmış olan hukuki, siyası ve ekonomik dengeyi değiştirmeye ve BM müzakere sürecini bir kenara koymaya yönelmiştir. Bu çerçevede, Güney Kıbrıs’la Yunanistan arasında yeni bir askeri doktrinin (Ortak Savunma Doktrini) hayata geçirilmesine de hız verilmiştir. Bu doktrin ile askeri planlarını birbirleri ile entegre etmeye ve bölgedeki askeri dengeyi kendi lehlerine geliştirecek silah alımlarına yönelmişlerdir.