PKK TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN SON ZAMANLARDAKİ TUTUMU

3 Ağustos 1999 tarihinde,  PKK Terör Örgütü'nü 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde silah bırakmaya çağıran Abdullah Öcalan şunları söyledi:"PKK’yı 1 Eylül 1998’den beri tek taraflı yürütmeye çalıştığı ateşkes sürecinden, 1 Eylül 1999’dan itibaren silahlı mücadeleye son vermeye ve güçlerini barış için sınırların dışına çekmeye çağırıyorum. Böylelikle demokratik çözüm yolunda yeni bir diyalog ve uzlaşma aşamasının gelişeceğine inancımı belirtiyorum. Bununla birlikte, tüm devlet ve toplumun ilgili kurum ve yetkililerini, bu barış ve kardeşlik sürecinin başarısı için duyarlı ve destek olmaya, ulusal ve uluslararası hükümet ve kuruluşları da olumlu temelde yardımlaşmaya çağırıyorum."

Bu açıklama, silahlı mücadele ile devlete karşı gelerek başarıya ulaşamayacaklarını gören, dış güçlerin de desteğiyle uluslararası siyasi sahnede yer almak isteyen terör örgütünün bir taktik değişikliği olarak yorumlanmaktadır.

Nitekim, Osman Öcalan 1 Eylül 1999 tarihinde katıldığı bir panelde "Yaptıklarının taktik olmadığını, stratejik değişiklikler yaptıklarını ve bu temelde çalışmalara yüklendiklerini, geri çekilme sürecinin daha depremin Türkiye’de çok yoğunluklu olarak konuşulduğu son dönemden bir hafta önce başladığını ve bu sürecin devam ettiğini, fakat geri çekilme sürecinde bazı zorluklar yaşadıklarını" anlatmıştı. Osman Öcalan, "Bir kongre süreci yaşadıklarını, bu kongre sürecinin barış süreci anlamına geldiğini, kongrenin barış kongresi olacağını" açıklamıştı.

PKK Terörü Bitmedi"Savaş yeniden başlar mı?" sorusuna karşılık "PKK’nın bir daha silahlı mücadeleye başvurmayacağını, ancak Kürdistan ve Türkiye’de silahlı mücadele ortamının olduğunu, bunun da aynı zamanda bir tehlike olduğunu" söyleyen Osman Öcalan, "Kapsamlı bir af istediklerini, pişmanlık ve çok dar bir af yasasının Türkiye’nin sorunlarının çözümüne katkı sunmayacağını, kapsamlı bir affın gerektiğini" belirtmişti. Yapılan açıklamaya göre, siyasal mücadele ve demokrasi konusunda Türkiye’nin de önünü açacak çok elverişli bir süreçten geçilmekte idi, ve  imkan verilmesi durumunda PKK siyasal ve legal bir parti olarak da çalışmalarını yürütebilirdi.

PKK Teslim OlmaliAynı konuda, sözde PKK Başkanlık Konseyi Üyesi Cemil Bayık da "Abdullah Öcalan'ın öngördüğü çözüm bir çoğunun beklediği gibi birden gelişecek bir süreç değil, yavaş yavaş gelişecek bir süreçtir" açıklamasını yapmıştı.

Aynı temaları içeren bu açıklamalar, terör örgütünün üst düzey sorumlularından gelmişti. Peki, PKK Terör Örgütü silahlarını tamamen bırakacak mıdır, yoksa bu 1993’teki aldatma taktiğinin bir başka biçimi midir?

Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş ve güçlü bir devlettir. Ayrıca 15 yıllık tecrübeler ile pişmiş "Bir devletin, teröristi muhatap almayacağı" prensibinin yanına bir de "Teröriste güven olmayacağı" deneyimini eklemiştir. Devletin bu çizgisinde ne kadar haklı olduğunu da 5 Eylül 1999’da 7 TSK PKK Teslim Olmalimensubunun şehit edilmesi olayı ortaya koymuştur. Terör örgütü, "Türkiye’yi terk ediyoruz" maskesi altında, teröristlerinin izini kaybettirerek toplum arasında gizlenmeye ve aynı zamanda kış hazırlıklarını tamamlamaya mı çalışmaktadır?

PKK Terör Örgütü'nün tecrübeli elemanları, sansasyonel eylemler yapmak maksadıyla genellikle yerleşim birimlerinde konuşlanmaktadır. Son zamanlarda, güvenlik güçlerinin yoğun operasyonları nedeniyle eğitim faaliyetlerini gerçekleştiremeyen terör örgütünün dağ kadroları ise, daha çok acemi teröristlerden oluşmaktadır. Acemi teröristlerin büyük bir kısmı halen herhangi bir öldürme, yaralama ve gasp olayına karışmamış olduklarından, pişmanlık yasasından yararlanma imkanına sahiptirler. Terör örgütü, bu elemanlarını Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkararak, onların teslim olmalarını engellemeye çalışırken, pişmanlık yasasından yararlanamayacak olan tecrübeli teröristlerini ise dağ kadrosuna kaydırmayı mı düşünmektedir?

Bu aşamada, örgütün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki eylem yapma kapasitesini tamamen sıfıra indirmesini beklemek fazlaca iyimserlik olacaktır. Cudi - Gabar bölgesindeki terörist varlığının devam etmekte olması da örgütün bu niyetini destekler mahiyettedir.

Teröristbaşının akıl hocaları, son günlerde Türkiye'yi uluslararası siyasi ortamda baskı altına almaya yönelik yeni bir koz olarak parlak(!) bir fikir daha keşfetmişlerdir. Bir grup teröristi, büyük propaganda kampanyalarının ardından,   teslim olmak üzere ülkemize göndermişler ve bu girişimin, sözde, "Türkiye'de demokrasinin gelişmesine" destek olacağını öne sürmüşlerdir.

Böylelikle,

  1. Terör örgütünün, Avrupa basınında gündemde kalmaya devam etmesini,
  2. Türkiye, bu teröristleri tutuklarsa, Avrupa kamuoyunda, "Terör Örgütünün barış istediği, ama Türkiye'nin uzlaşmaz tutumunu sürdürdüğü" fikrinin yerleşmesini, tutuklanmazsa çok önemli bir tavizin koparılmış olmasını,
  3. En önemlisi de, "Gelsinler, Gelmesinler, Gelirlerse tutuklarız" gibi karşılıklı beyanlarla, Türk Devleti'nin terörist ile diyaloğu yavaş yavaş kabul etmesini amaçlamışlardır.

Ancak, teröristler ve akıl hocaları şunu iyi bilmelidirler ki,

  1. Türkiye, teröristler ile diyaloğa girmeyecektir.
  2. Türkiye sınırlarından içeri giren her suçluyu mevcut yasalarına göre gözaltına alacak, sorgulayacak, suç işlediğine kani olursa, bağımsız mahkemelerine sevk edecek, mahkemeler de onlara kanıtlanan suçlarının karşılığı olarak yasada gösterilen cezaları verecektir.
  3. Türkiye, yalnız sembolik adette teröriste değil, tüm teröristlere "Devlete katılmalarını, pişmanlık yasasından yararlanmalarını ve artık her insanın hak ettiği insanca ve onurlu bir yaşama kavuşmalarını" tavsiye etmektedir.
  4. Türk demokrasisi, teröristlerin ve onların yandaşlarının girişimleri ile değil, etnik kökeni ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının arzusu, katılımı ve sağduyusuyla gelişecektir. Bu süreç, çok partili sisteme geçişten bu yana acelesiz fakat sağlam adımlarla devam etmektedir.

TÜRKATAK