ERMENİ TERÖRİZMİ

Justin McCarty

Tarihçiler genellikle, geçmişteki daha uzak konular üzerinde çalışmayı tercih ederek, günümüzün tarihsel bir gerçeği olan terörizm ile ilgili tartışmalara katılmak istemiyorlar. Buna karşılık tarih tarafından kabul edilemez olan Ermeni Kıyımı (Genocide) nedeniyle tarihin bizzat kendisi, hem Ermeni terörünün sebebi hem de çaresi olmaktadır. Ermeni terörü maalesef tarihin yanlış bir yorumunun görüntüsü olarak kök salmıştır ve bu manzara, sadece tarihi gerçeklere uygun olarak yenilgiye uğratılabilir.

Birilerinin terörist olması için pek çok sebep vardır ve belki onlardan bazıları inançları gereği bu işi yapmak zorunda kalmışlardır; ama, teröristleri etkileyen asıl saiklerin psikolojik ve ekonomik nedenler olduğunu çoğu kişi daha iyi bilir. Bununla birlikte her terörist, varlığının nedeni olan bir felsefeye ihtiyaç duyar, bu nedenle katleder ya da öldürür. Çoğu kez tarih, teröristlerin sıklıkla hem halkı ve ilgili olarak her şeyin mükemmel olduğu ideal bir geçmişi hayal ettileri için, hem de kin, garez ve düşmanlıklarını boşaltmalarında bir rol oynadığı için, bunda önemli bir paya sahiptir. İster Viet Minh, ister Mau Mau, ister I.R.A. ya da ötekiler olsunlar, teröristler gerçek veya vehmedilerek sonradan yarattıkları zulme uğramalarını ve intikam yeminlerini hatırlayarak dünya güçlerine saldırırlar. Fakat çoğu teröristlerin masumiyetlerini gösterme aracı olarak tarih, çok az bir paya sahiptir. Günümüz Ermeni teröristleri kendi gerçek mazuriyetlerini sadece tarihte bulmaktadırlar. Ermeni teröristlerin amacı, geçmişte yanlış yaşanan olaylar ile ilgili olarak intikam almaktır.

Ermeni terörizminin uygulanabilir bir mazeretinin olduğunu söylemenin imkanı yoktur. Ermeni şiddetinden yararlanmak, Türkiye’yi ve NATO’yu karıştırmak isteğiyle, (eski) Sovyetler Birliği gibi (Batı ve ABD ekseninin dışında Türkiye başka seçeneklere yönelmesin diye, aynı güçlerce de desteklenmemiş midir ?) kimi güçler Ermeni terörüne destek sağlamaktadırlar. Ermeniler bu işi kendi başlarına yapamazlar ve bir kazanç da elde edemezler. Elde etmek istedikleri bölgenin (Doğu Anadolu) sadece kendi yurtları olduğunu iddia edemezler. Bugün üç milyondan daha az Ermeni, Sovyetler Birliği dışında yaşamaktadır ve bunların yüzde olarak çok az bir kısmı yeni yaratılmış olan Ermenistan’a (tarihi Ermenistan yani Doğu Anadolu) göçmek isteyebilir. Ermeniler en iyi tahminle bu nüfusun ancak % 10’unu oluşturabilirler. Halbuki aynı bölgede, Türk vatandaşı olan on bir milyon Müslüman yaşamaktadır. Ancak büyük bir savaşın çıkması sonucu on bir milyon Müslüman nüfus katledilir ve Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulur ki bu imkansızdır.

Ayrıca Ermeni teröristlerin kendi halklarını boyunduruktan kurtarmak ya da daha iyi bir yaşam için savaşmak zorunda oldukları söylenemez. Hiç kimse Türkiye’de yaşayan Ermenilerin politik baskılar altında olduklarını ileri süremez ve herhalde Türkiye’nin Ermeni (kökenli) vatandaşları haklarında yazılar yazan teröristler “gerçek Ermeniler” değillerdir. Çünkü Türk vatandaşı olan Ermeniler gönüllü olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası olmuşlardır. Eğer Ermeni teröristler, gerçekten, kendi kardeşlerini politik baskılardan kurtarmak istiyorlarsa, Türkiye’ye değil, doğrudan Rusya’ya (eski Sovyetler) saldırmaları gerekirdi.

Bu durumda açıktır ki, Ermeni terörü gerçekçi bir politik amaca sahip değildir. Erzurum’a yada Elazığ'a geri dönmek için politik söylemler ortaya atmak ve kurnazca çığırtkanlık yapmak, Ermeni terörizminin sadece rövanşı almak isteğinin bir ürünüdür.

Ermenilerin çeşitli şekillerde ve çok sayıda Türk’ü suçladıkları toplu kıyım olayı tüm insanlara atfedilmektedir, ama üst derecede önemli olan iki iddia vardır. Bunlardan birincisi, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulması istemi Türkiye reddetmektedir; diğeri ise Birinci Dünya Savaşı esnasında ve daha sonra sözde 1.5 milyon ya da fazla Ermeni’nin soykırıma uğradığı görüşüdür ki, Türkiye tarafından kabul edilmemektedir.

Bunlar tarihi iddialardır. Doğru olup olmadıkları sorgulanmadan kabul edilen bu iddialar sadece Ermenilerin değil, Batı Avrupa ve Amerikan vatandaşlarının büyük bir çoğunluğunun da ortak kabulüdür. İlgili insanlar bilmeliler ki, kesinlikle masum diplomatları ve diğerlerini katletmeyi amaçlayanlara Ermeni terörizmi, bir katletme değil, haklı bir intikam alma olarak yansımaktadır.

Ermeni terörizminin, teröristler yakalanıncaya kadar takip edilmesi ve büyükelçilik kapılarının devamlı kontrol edilmesi gerekli bir davranıştır; fakat aynı zamanda bu, hastalığın devam ettiğinin de işaretidir. Mademki gençler atalarının düşmanlarından nefret etmeyi düşünmektedirler, terörizmin kaynağı devam edecektir. Ermeni terörizminini yapılanması tarihin yanlış versiyonunun sonucudur. Sonuçta iyi yazılmış ve yorumlanmış gerçek tarih bu hastalığa çözüm olacaktır.

Ermenilerin tarihlerinin çoğu kısmı, kesinlikle bilinmemektedir. Orta Doğu tarihi üzerine araştırma yapanların trajik durumlarından birisi, bağımsız tarihçilerin Ermeni sorunundan uzak durmalarından ve çekinmelerinden kaynaklanmaktadır. Olanaklar ölçüsünde Ermeniler üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, bilimadamına çok az değer kazandırırken çok şey kaybettirmektedir. Bir nüfus bilimci olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun üç yüz yıllık bir dönemi ile ilgili yazılı tarihi beni büyüledi; fakat hiç kimse imparatorlukta yaşananlarla ile ilgili olarak tam ve doğru bir bilgiye sahip değildir. Anadolu’da yaşayan her bir milletin sayısını bulmak osmanlı Anadolu nüfusu üzerinde çalışmak ve Osmanlı İmparatorluğu’na son veren savaşlar esnasında Anadolu halkına neler olduğunu araştırmakla işe başladım. ARAŞTIRMALARIM SIRASINDA ERMENİLERDEN ÇOK DAHA FAZLA ANADOLU MÜSLÜMANLARININ ÖLMÜŞ OLDUĞUNU GÖSTEREN VERİLERİ BULDUĞUMDA, ERMENİLER KONUSUNDA KABUL EDİLMİŞ BİLGİLERLE İLGİLİ İLK YANLIŞLIKLARI KEŞFETTİM. SORUN, BANA SOYKIRIM OLARAK GÖRÜNMEDİ.

Çünkü benim araştırmalarım Türkler ve Ermenilerin bilinen çatışmalarını kanıtlayan çok sayıda malzemeye dayanmaktadır. Bulgularım Osmanlılar tarafından, kendi nüfus kayıtlarını bir parçası olan Ermenilerle ilgili nüfus istatistiklerinden çıkartılmıştır. Bu veriler, Ermenilerin sayılarını bilmeye ihtiyacı olan bir hükümetin, kendi istihbarat değerlendirmesi için topladığı programlı ve doğru bilgilerdi. Savaş öncesinde toplanılmış olan istatistiksel bilgilerin, siyaseten veya propaganda amacıyla, Ermeni sorunu ile ilgili tartışmalarda kullanılacağını Osmanlı Hükümeti hiç düşünemezdi. Kısaca nüfus istatistiklerinin toplanması, dünyada her hükümetin yaptığı şekilde olmuştur. Bununla birlikte istatistiksel veriler 70 yıllık bir süre için muhafaza edilirken, Ermenilerle ilgili materyaller değerlendirilmemiş olarak kaldılar. Politikacılar, teröristler ve Ermeni (kökenli ya da sempatizanı) bilim adamları kendi doğrularını savunmayı tercih ettiler. Kuşkusuz onların tahminleri, milyonlarca Ermeni’nin katledildiği ya da Doğu Anadolu’dan sürüldüğü ile ilgili, kendi kavgaları için bir destek aracı niteliğindedir. Gerçek arşiv belgeleri çok farklı bir fotoğraf sergilemektedir.

Birincisi, XIX. Yüzyıl haritalarında Ermenistan’ın varlığını ve tarihsel gerçeğini öğrenmenin yol ve yönteminden nasipsiz Avrupalı politikacıların iddialarına rağmen, osmanlı imparatorluğu’nda Ermenistan diye bir coğrafi bölge bulunmuyordu. “Türkiye Ermenistanı” olarak iddia edilen bölge, yaygın bir şekilde Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Sivas ve Erzurum’u kapsayan “altı vilayet” olarak bulunuyordu. Bu vilayetlerde, 1912 yılı itibarıyla toplam 870.000 Ermeni nüfus yaşamakta idi; Ermenilerin bu “altı vilayet”teki sayısı (aynı bölge için) toplam nüfusun beşte birinden daha azdı. Altı vilayetin bazılarında Müslümanlar, sayıca Ermenilerden altıda bir oranında üstündüler. Daha da öte Ermeniler sadece Doğu bölgesinde değil, imparatorluğun her tarafına yerleştirilmişlerdir. İmparatorluğun öteki bölgelerinde yaşayanlar Doğu Anadolu’ya göç etmiş olsa idiler dahi, aynı bölgede Müslümanların sayıları ikiye bir oranında Ermenilerden daha fazla olurdu. Bu sayılarla çağdaş bir devletin kurulamayacağı açıktır.

İkinci ise Ermeni kıyımı (jenosit) iddialarıdır: Bir kişiye ait günlük bulunmasaydı hiç kimse Talat Paşanın, Osmanlı Ermenileri ile ilgili niyetlerini ispat edemezdi. Biz biliyoruz ki, Hitler’e ait kötü şöhretten esinlenerek, Talat Paşa'nın, sözde imha emirleri, sahte imzalarla taklit edildi. Tehcir (zorunlu göç ettirme) edilen Ermenilere karşı genel merakı giderici kanıtlara ışık tutacak olan sadece Osmanlı arşiv belgeleridir. Müslümanların Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermenileri katletmeleri (Ermenilerin Müslümanları katletmiş olmaları gibi) ve Ermenilerin tehcir esnasında ölmeleri, elbette önemlidir. Şayet Ermeni propagandacılarının belgeleri doğru olarak kabul edecekleri şüphe götürecek ise, Osmanlı resmi belgelerinin, Ermenilere karşı Osmanlının niyetlerinin su yüzüne çıkarmasının önemi yoktur.

Belgelerin çoğu, henüz üzerinde tartışılmamış olguları sunar. Belgeler, Birinci Dünya Savaşı yılları Doğu Anadolu’nun kimileri tarafından görülmesine, etnik kimlik körlüğüne yakalanmaksızın imkan verirler; çünkü sayıların milliyeti yoktur.

Doğu Anadolu’da geçen olayların tarihi, soykırımın ve sürgünün tek taraflı öyküsüne yer vermez. Tehcir uzun süren Osmanlı-Rus savaşlarının son kertesinde, 1915 Nisanında başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni liderleri savaşa karşı iki farklı tutum sergilediler: Vatandaş olarak mecburi askerlik yükümlülüğünü ve diğer zorunlu görevleri kabul etmiş olmalarına rağmen büyük iş adamları, kilise erbabı ve aydınlar tarafsızlıklarını ilan ettiler. Ermeni ihtilalcileri Doğu Anadolu kentlerinde silahlı soygunu da kapsayan Osmanlı karşıtı hareketlerini hızlandırdılar. Öte yandan Ermeniler Rusya’da, sözde tarafsızlıklarından çok uzak, Osmanlı Ermenistanını (Doğu Anadolu) almak ve kardeşleriyle birleşmek maksadıyla, çar ve Rus kuvvetleri ile birleşik Ermenileri desteklediler.

Hem Osmanlılar, hem de Ruslar savaş hazırlıkları esnasında hudut bölgelerini nüfustan arındırdılar. Geçmişteki savaşlarda Ruslara verilen Ermeni desteğini hatırlayan Osmanlı Hükümeti, potansiyel savaş bölgesindeki ve ulaşım merkezlerindeki Ermenileri göç ettirmeyi kararlaştırdı. İster eski, ister modern etik açıdan ele alınsın “tehcir” bir hata değildi. Hiç kimse Osmanlı Hükümeti’nin Anadolu Ermenilerinin çoğunu göç ettirmeyi amaçlamış olmasından şüphe edemez. 1828, 1854 ve 1877 yıllarında istilacı Rus ordularına Ermeniler tarafından verilmiş olan destek yüzünden Osmanlılar Ermenilere, çoğu kez Birleşik Devletlerde de olduğu gibi adil davranamazdı. ABD’nin Japonlara Birinci Dünya Savaşı’nda davrandığı gibi…

Bu nedenle Ermeni tehciri başlatıldı. Ermeni tehcirinin yapıldığı bölgelerde hükümet otoritesi zaten zayıftı ve savaş alanı olan bu yerlerde Ermeniler çok acılar çektiler. Onlar, yollarda bazen Kürt, eşkiya bazen de Osmanlı resmi görevlileri tarafından saldırıya uğradılar. İLGİNÇ OLAN, SON ZAMANLARDA RUS İMPARATORLUĞU’NDAN SIKLIKLA SÜRÜLMÜŞ OLAN MÜSLÜMANLARIN KAFKASYA’DAKİ TOPRAKLARININ ERMENİLER TARAFINDAN İŞGAL EDİLMESİDİR. Osmanlı yönetiminin daha güçlü olduğu güney bölgelerinde ufak tefek bazı olaylar gerçekleşmekle birlikte, Ermenilerin kendilerinin de tanıklık ettiği gibi, mülteciler Suriye’ye göre güvenlik içinde ulaştılar.

Tehcir başlamadan önce, ilk olarak Osmanlılar Rusya’ya başarısız bir harp taarruzunda bulundular ama Ruslar buna güçlükle bir karşı taarruzla cevap verdiler. Bu esnada Osmanlı ordularının arkasında kalan Ermeni ihtilalcileri Van’I kuşattılar ve şehri ele geçirdiler. Birer mülteci drurumuna düşen binlerce Müslümanı sürgün ettiler. Bu sürgün edilenler daha sonra, Rus orduları tarafından toprakları işgal edilmiş olan 800.000 kişilik erkek Müslümanlar topluluğu ile birleştirildi. Bu zamana kadar savaştan firar eden ve sayıları 400.000’den fazla olup Kafkasya’dan kovulan Türkler de bu mülteci sayısına dahil edilmelidir. Müslüman sığınmacılar, Ermenilere saldıran aynı Kürt eşkıya tarafından taciz edildiler; aynı zamanda Ermeni ihtilalcileri ve Kafkasya’dan gelen Ermeni gönüllüleri tarafından katledildiler. Müslüman ve Ermeni mültecilerin kaderi hemen hemen benzer idi. Savaş, Haydutluk, açlık ve hastalık Türkleri ve Ermenileri ayırmaksızın katletti.

Doğu Anadolu savaşlarının sonucunda Doğu Anadolu ve Kafkasyalı 1.2 milyon Müslüman mülteci durumuna düştü. En azından 130.000 Kafkasyalı Müslüman mülteci gibi, Doğu Anadolu’daki “altı vilayet”te 870.000 Ermeni ya mülteci durumuna düştü ya da öldü. BU OLAYLAR ESNASINDA ANADOLU’DA TOPLAM OLARAK 600.000 ERMENİ VE 2.500.000 MÜSLÜMAN ÖLMÜŞTÜR. Eğer bu bir soykırımsa içinde, imha olan kurbanlardan daha çok, katilleri olan bir tarafın bulunduğu, gerçekten inanılmaz bir soykırım idi.

Eğer olay Ermeni soykırımına yönelik idiyse, daha başka kanıtlara ihtiyaç vardır. Birilerinin, çoğunlukla hükümetin kontrolü altındaki bölgede imparatorluğun başkenti İstanbul’a bakabilirdi. İstanbul’da Osmanlı Hükümeti’ni suçlamak ve ayıplamak için belki yargılanmaksızın 200 kadar Ermeni politikacı öldürülmüştür. Fakat İstanbul’da oturan hiçbir tehdit etkeni taşımayan Ermenilerin hepsi savaş boyunca İstanbul’da yaşamıştır. Bugün onların çocukları ve torunları İstanbul’da yaşamaktadır. Nazi Almanyası örneğinde en kötü anlamında soykırımı düşünmek, ancak, Hitler'in Berlin’de yaşayan Yahudilerin hepsini imha etmesini çağrıştırabilir.

Osmanlılarla Naziler arasında, Türklerin eylemlerini tanımlamak amacıyla, soykırım (genocide) sözcüğünün kullanılması açısından yapılan karşılaştırma gülünçtür. Türklerle Ermeniler arasında geçen şeyin adı, soykırım değil doğrudan doğruya savaş idi.

1915 yılında Türklerle Ermeniler arasında bir girdaba dönüşen savaş, aslında XIX. Yüzyılda vuku bulan Türk-Rus savaşlarının sonuncusu idi. Anadolu Ermenilerinin yer ve yurtlarını tahrip eden işte bu savaş olmuştur. 1700’lerde Ruslar Kırım Tatarlarının yurtlarını işgal ve istila etmeye başladılar ve onların yayılmaları 1800’lerde Kafkasya’ya kadar uzandı. Her iki bölgenin de ezici çoğunluğu Müslüman nüfustan oluşuyordu. Sömürgeci politikalarının bir parçası olarak Ruslar, bölgenin doğal demoğrafik yapısını değiştirmeye koyuldular.

Rusya’nın ilgili konudaki siyasetinin görüntüsü, Müslümanları sürmek ve Hıristiyanları getirip yerleştirmek şeklinde idi. Sürgün hem barış hem de savaş zamanlarında etkili biçimde devam ettirildi. 1828-1920 yılları arasında 2.000.000’dan fazla Müslüman nüfus yer ve yurtlarından zorla sürüldü ve öldürülenlerin hesabı ise maalesef bilinmemektedir. Bu süreçte Kırım Tatarları, Abhazalar, Çerkezler gibi bütün uluslar, atalarının evlerinde kalmak için anlaşma yaptılar.

Rusya’nın yayılması siyasetinin diğer ayağı ise Kırım’a steplere ve Kafkasya’ya Hıristiyan nüfus getirip yerleştirmek şeklinde oldu. Kırım’a ve Kuzey Kafkasya’ya Slav kökenli Hıristiyanları yerleştirdiler. Ermeniler Güney Kafkasya’da ilgi gördüler ve yerleştirildiler. 1828-29 savaşının başlamasıyla Ruslar Ermenileri Türklere Karşı destek vermeleri karşılığında, bugün hala yerine getirmedikleri Ermenilere bazı muafiyetler ve özerklik vadettiler. 1828 ve 1854 yıllarında olmak üzere Ruslar iki kez Doğu Anadolu’yu istila ettiler ve her iki zamanda da Ermenileri kolladılar ve Türkiye’yi terk ettiklerinde, göç eden Ermenilerin ve ölen Türklerin yerine, kendileriyle birlikte Kafkasya’ya 100.000 Ermeni sempatizanını götürüp yerliştirdiler. Örnek olarak bugün Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti’nin sınırları içinde olan Erivan eyaletinini 1828 öncesi nüfusunun % 80’I Müslüman idi. 1877-78 savaşında Ruslar Kars-Ardahan bölgesini ele geçirdiler. Aynı bölgede Müslümanları yurtlarından sürerek, yerlerine çoğunluğunu Anadolu’nun diğer bölgelerinden gelen Ermenilerini oluşturduğu 70.000 kişiye birer ev verdiler. Osmanlı’daki 1895-96 olaylarında belki 60.000 Ermeni Rusya Kafkasya’sına gitti. Sonuçta Birinci Dünya Savaşı göçleri Doğu Anadolu’dan 400.000 Ermeni ve Kafkasya’dan 400.000 Müslümanın değişimiyle sona erdi.

Sığınmacı sayısı ile ilgili rakamlar bir dereceyşe kadar bilinemez, ayrıca araştırmalar devam etmektedir. Bununla birlikte 1820’ye uzanan süreçte 600.000 Ermeni nüfus Osmanlı İmparatorluğu’ndan Rusya’ya göç etmiştir. 2.000.000 Müslüman nüfus Rusya’dan Türkiye’ye gelmiştir. Birkez daha belirteyim ki çekilen acılar tek yönlü olmaktan çok uzaktı.

Tarihsel bir gerçek olarak Rus İmparatorluğunun yayılmacı siyaseti Doğu Anadolu ve Kafkas halklarının geleneksel dengesini alt üst etti. Rakamlar ölüm ve sürgünler açısından değerlendirildiğinde, en büyük zulüm ve acıyı Kırımlı ve Kafkasyalı Müslümanların çektiği görülür. Eğer hangi halk jenosit kurbanıdır diye sorulursa, bu soruya Büyük Katerina (II) ile başlayıp joseph Stalin ile son bulan, kendi yurtlarında planla bir şekilde uygulanan imha politikasının kurbanı olan Kırım Tatarları cevabı örnek gösterilebilir. Şimdi Ermeniler tamamen soykırımın failleri olarak Müslümanları görmekte ve ilginçtir ki Müslümanları soykırımın kurbanı olarak hiç akıllarına getirmemektedirler.

Gerçek, henüz sadeleştirilmiş bir taslaktan ibarettir. Çoğu benzer öyküler gibi bu hikaye de, kahramanı ve kötü adamı olmayan insanlık dramının öyküsüdür. Türk ya da Ermeni, sadece kurban vardır. Bir insanlık faciası olan gerçeğin yerine, kahramanları kötü Türk ve iyi Ermeni olan büyük bir efsane icat edilmiştir. Efsane Ermenilerin acılarını içeren öykülerle devam etmektedir. Öyküler sıklıkla doğrudur, fakat Ermeniler Türklerle eşit ya da Türklerden daha fazla acı çektiklerini iddia edemezler. Efsane genellikle Ermeni olmayanlar tarafından ilgi görmektedir. Çünkü efsane yüzyıllardır devam edegelen vahşi Türk imajına büyük oranda denk düşmektedir. Beş yüzyıldan daha fazla bir süreyle Türklerden korkmuş olan Avrupalılar için Ermeni soykırımı efsanesi, kafalarında tahayyül ettikleri “Türk vahşiliği”ne tam olarak uygun biri model görünmesiyle, ilginç bulunmuştur. Efsane önceleri bir ön yargı oluşturmak için ders kitapları, dinsel öyküler, halk masalları ve “Doğu’dan gelen ve atalarından miras kalan korkuları ile iç içe geçmiştir. Türklerle ilgili yanlış imajın, tarihi olaylar ve olgularla değiştirilmesi hemen hemen imkansız gibidir.

Türkler, Ermenilerin ölülerine ağladıkları gibi, kendi ölülerine ağlamış olsalar ve sesleri işitilse; dişarıdan hiç ilgi ve anlayış görmemektedirler. Türklerin sunduğu delillerin ve inandıkları şeyleri söylemelerinin hiç önemi yoktur. Zaten kısa bir süre sonra uğradıkları haksızlığa karşı göstermiş oldukları tepkilerine son vermektedirler. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde, yeni cumhuriyetlerini kurma girişimini başlatmaları modern bir ulus olarak başarılarının, “vahşi Türk” imajına karşı en iyi silah olacağını mağrur bir şekilde gösterdiler.

Büyük bir kabul görmek yolunda, Türkler başarı elde ettiler. Politikacılar ve devlet adamları Avrupa’da ve Amerika’da dost ve müttefik olarak ilgi gördüler. Bununla birlikte Ermeni soykırımı ile ilgili efsaneyi yok etmek konusunda Türkler suskun kaldılar. Buna karşın iyi eğitimi görmüş, yazılı ve sözlü basını bilinçli bir şekilde kullanan Ermeni gruplar, inandıkları kendi gerçek endişelerini, geçmişte yaptıklarını çocukları öğrensinler diye, soykırımın yanlış fotoğrafını canlı tuttular. Böylece efsanenin devamını ve etkisinin yayılmasını sağladılar. Ermeni soykırımın yanlış fotoğrafı, tarihte Türk-Ermeni ilişkileri açısından görünen biricik manzara oldu.

Bu makaleyi kaleme aldığım sıralarda posta kutusuna bırakılmış bir kitap gördüm. Öğrencilerimi kendilerine angaje etmem beklentisiyle, tüm profesörlere ve yayıncılara yaptıkları gibi, bana da ders kitaplarının bir nüshasını gönderdiler. Kitap, Lois Aroiyan ve Richard Mitchell tarafından yazılmış, Birleşik Devletleri’in en büyük yayıncılarından Mcmillan tarafından yayınlanmış olup Modern Ortadoğu ve Kuzey Afrika (The Modern Middle East and North Africa) adını taşıyordu. Tahmin ediyorum Orta Doğu tarihi öğretimi konusunda uzman her bilim adamına ücretsiz bir nüshası gönderilmektedir. Binlerce Amerikan kolej öğrencileri bu kitabı okuyacaklardır.

Modern Orta Doğu ve Kuzey Afrika adlı kitapta yer alan bir bölümün başlığı “Ermenilerin Ölümü” adını taşımaktadır. Bu kısımdan sadece bir kaç cümle aktaracağım:

“Ermeniler baştan başa Anadolu’yu güneye, doğuya ve Suriye çöllerine doğru yürüyerek telef oldular. Türk ve Kürt güçleri, onları istirahat, yiyecek ve sudan yoksun bıraktı. Binlercesi yollarda öldü. Bunlardan öldürülmemiş olanlar Fırat üzerdindeki Diyar el zor (?) a ulaşanlar çoğunlukla öldürülmediler. Doğu’da yakalanan Ermeniler tamamen imha edildiler.”

Kitap şu cümlelerle devam ediyor: “… tarihçiler ne kadar Ermeni’nin öldüğünü belirleyemediler. Cümle, özellikle bu işi yaptığım için, kafamı allak bullak etti. Ermenilerin ölümü konusundaki bilgi eksikliği uydurma iddialarla açıklanarak, “Osmanlı Hükümeti eğitimli Ermeni seçkin yazarlarını, öğretmenlerini, iş adamlarını, olaylar hakkında yazılar yazan hakim papazlar sınıfı (mensuplarının) çoğunu önce tutukladılar, sonra da katlettiler” denilmektedir. Sonunda da olaylara ilgili olgusal bilgi yokluğunu belirtmiş olmalarına rağmen yazarlar ve tarihçiler tüm bunlardan sonra bir sayı keşfettiler. Hükümet tarafından, varsayıma dayalı idam edilen 200.000 kişiyi de içeren, genellikle 1,5 milyon Ermeni’nin ölmüş olduğu görüşünü kabul ettiler. Ermenilerle ilgili kitapta yazılan bilgilerin bir kısmının yarısı doğru, bir kısmı ise tamamen yanlıştır. Kitap her şekilde bütünüyle doğru değildir.

Kuşkusuz ders kitabı yazmanın büyük yararlarından birisi (!), iddialarınızı kanıtlamak zorunda değilsiniz. “Tarihçiler genellikle kabul eder” örnegindeki gibi, zaman zaman yapılan bir ima, geçerliliği çok zayıf bir düşünce kabul edilir. Kitabı okuduktan sonra, birileri, sadece Ermenilerin acı çekmiş olmalarından üzülebilir. Çünkü ilgili dönemde tüm Müslümanların ölümü üzerine yapılan atıfta yalnızca bir cümle bulunmaktadır. “Anadolu’da savaşçı olmayan Rumlar, Kürtler ve Türkler açlık ve hastalıkla savaşta öldüler, fakat onlar örgütlü bir savaşın içinde düelloya katılmamışlardı” Bununla birlikte (kitapta), Müslümanlara yapılan Rum ve Ermeni saldırılarına değinilmemiştir. Oysa her iki grup da örgütlü savaşın içinde yer almışlardır. Kitapta Türk İstiklal Savaşı’na yalnızca iki paragraf ayrılmıştır.

Ermeni ve diğer bilim adamlarınca yazılan çoğu kitapların aksine, bu kitap Türklere karşı bir Ermeni polemiği yaratmak amacı taşımamaktadır. İyi yazılmış, çekiciliği olan bir ders kitabıdır. Kitap çoğu profesörün ve öğrencilerin begenisine hitap edecektir. Efsane yaşamını sürdürmektedir. Ermenilerin ve Türklerin tarihlerinde, tarihin çarpık yorumunun bu tarz örnekleri çoktur. Ermeni sorunu, yarı gerçek veya yanlışlıklarına bakılmaksızın, ender olarak basılı yayınlarda ifade edilmektedir. Gerçekten, Birleşik Amerika’da ve Batı Avrupa’da tarihin yanlış yorumlandığı yeni bir dalga görmekteyiz. Ermeni iddiacılar, Yahudi holocaustunda çekilen acıları asla unutmak istemeyenlerle, Yahudi katliamından esinlenerek kendileri arasında bağ kurmayı başardılar ve Ermenilerin yaşadıkları olaylar bir “proto-holocaust” olarak sözlü ve resimli benzeri tasvirlerle yaşatılmaya çalışıldı.

Televizyon gösterileri ve gazetelerde yayınlanana makalelerde, Amerikalıların ve Avrupalıların gerçeği söylememeleri yüzünden, eski Ermeni efsanesi tekrar tekrar canlandırıldı ve pekiştirildi. Yeni kuşak Ermeniler, geleceğin teröristlerini yaratacak işte bu hikayeleri öğrenmektedirler.

Derslerde verilen mesaj açıktır, sessizliğin ise hiçbir gücü yoktur. Bunlar hesaba katılmadığı takdirde, tarihsel yalanlar kendi kendisini edebileştirecektir. Mademki Ermeni gençler büyük atalarının Türkler tarafından katledildiklerine inanmaktadırlar, öyleyse bazı Ermeni gençler atalarının intikamını almak isteyeceklerdir. Mademki dünya, Türklerin suçlu olduklarına inanıyor; çok az kişi katilleri durdurmak için bir şeyler yapacaktır.

Çözüm, gerçeğin korkusuzca ifade edildiği bir güçlüğü içermektedir. Korkusuzca belirtiyorum, çünkü bir Amerikalı profesör olan Stanford Shaw ve ailesi, Ermenilerin akıbetleri ile ilgili bazı açıklamaları yüzünden, hemen psikolojik saldırıya uğradılar. “Korkunç Türk" efsanesine olan inancın yoğun olarak verilmesi, belki de gerçeğin hiçbir zaman duyurulamayacağı anlamına gelir. Bununla birlikte gerçek konuşulmalıdır. Bilim adamları özellikle Avrupalı ve Amerikalı bilim adamları, yapılacak bağımsız ve tarafsız tarih araştırmaları için davet edilmelidir. Onlar bu işi yapmaya başladıklarında, Türkler, tüm arşivlerini ve belgelerini açmaya devam etmelidirler ki bu araştırma yapılabilsin ve Ruslardan ve Ermenilerden de aynı şeyleri yapmaları istensin. Niçin eş zamanlı olarak başlamasın ? Bu işin çabuk bir çözümü olmayacaktır ve genç Ermeni kuşağının kendi gerekçelerinin doğru olmadığının farkına varmasından önce, uzun yılların geçmesi gerekecektir. Fakat ben inanıyorum ki, şayet Osmanlı Ermenileri otuz yıl önce yani İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, kapsamlı şekilde doğru bir tarihe sahip olsaydılar, bugün Ermeni terörizmi olmayabilirdi. Tarihçiler olarak hakkını vermeliyiz ki bugünden itibaren otuz yıl içinde aynı çalışma yine yapılmış olmayacaktır.

İDDİA EDİYORUM Kİ ERMENİ TERÖRİZMİNE KARŞI EN İYİ SİLAH, TARİH ARAŞTIRMASI YAPMAKTIR. EN İYİ SİLAHIN GERÇEK OLDUĞUNUN SÖYLENİLMESİ GEREKİR.

Not: Bu metin, TurkishForum Web Sitesi'nden alınarak tercüme edilmiştir.